-3-

2.8K 139 13
                                    

 Merhaba.... Yeni bölümün gelmesi bir az uzun sürdü ama işte yeni bölüm. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...

    NOT: Multimedia'da Rebekah var...

   Soğuk metalin bedenimi delip geçmesini bekledim. Babam dediğim adamın, tüm ailemin ve hoşlandığım kız önünde canımı bedenimden almasını. Ama hiç bir şey olmadı. Sadece iki kızın ağlama sesleri. Kapattığım gözlerimi hafifçe araladığımda Elijah'ın elini yaralamakta olan ve babamın hala çekmeye çalıştığı kılıcı gördüm. Kılıç bana saplanmasın diye Elijah eliyle kılıcı tutmuş ve babamı engellemişti. Babam kılıcı Elijah'ın elinden çekti ve yere fırlattı.

    Sonra da sinirle ordan oraya dolanarak ve boşluğu yumruklar savurarak "Sizi salaklar. O canavar için hayatlarınızı riske atmaya bile hazırsınız!" Diye bağırdı sonra da sinirle küçük bir kahkaha attıktan sonra "Ne haliniz varsa görün!" Dedi ve arkasını dönüp hızla uzaklaştı.

    Bir süre hepimiz babamızın gidişini izledik sonra da kardeşlerim ve Caroline hariç tüm insanlar yavaş yavaş ayrıldı. Bunlar olduktan sonra Kol benim yanıma geldi ve elini bana uzatıp kalkmama yardım etti. Ayağa kalktığımda Elijah'ın yanına gidip "İyi misin?" Diye sordum.

    "İyiyim." Demesine rağmen iyi olmadığı ortadaydı. Eli fazlasıyla kanıyordu. Hızla kan kaybediyordu. Kol ve Finn de yanımızda duruyor Elijah'ın iyi olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Rebekah ise aksine beni merak etmiş ve birden boynuma sarılmıştı. Hala gözlerinden yaşlar akıyordu ve bunu anlamamın nedeni gözyaşlarının cesedimi ıslatmasıydı. O kollarımın arasında bana sıkıca sarılırken Caroline'a baktım.

    Göz yaşlarını silmiş yanımıza doğru geliyordu. Bu sırada Rebekah beni bıraktı ve "İyi misin?" Diye sordu. Başımı olumlu anlamda sallarken bir yandan da Caroline'ı izliyordum. Bana göz ucuyla bakıp "Nasılsın?" Dedikten sonra Elijah'a döndü. Ben ise hala onu izlerken "İyiyim." Demiştim.

    Caroline, Elijah'ın elini kendi ellerinin ararsın alarak "Bunu sarmamız gerkiyor." Dedi. Bir anda içimde nedenini bilmediğim bir kıvılcım hissettim. Ve sonra o kıvılcım git gide yangına dönüyordu. İlk kez kurta dönüştüğüm anki duyguları hissetim içimde. Sanki büyü bozulmuş ve kurt geni en başından tetiklenmiş gibiydi. Tabi ki aslında öyle bir şey yoktu. Neydi ki bu hissin adı? Birden ani bir çıkışla "Rebekah sarar!" Dedim.Tüm kardeşlerimin ve Caroline'ın bakışları bana döndü.

    Özellikle Caroline bu ani çıkışımın nedenini anlamamış gibi duruyordu, aynı benim de anlamadığım gibi. Bir süre sessizlik oldu. Herkes öylece birbirine baktı. Hanrik ne olduğunu pek anlayamamıştı. Korktuğunu hissedebiliyordum.

    Bu derin sessizliği bozan Rebekah oldu "Sorun yok, ben sararım." Dedi. Ortamdaki soğuk havayı düzeltmeye çalışıyordu. Ama Caroline benim bu sinirimin altında kalıcak türden bir kız değildi. "Sizin anneniz cadıysa, benim annem de şifacı. Sizin anneniz büyülü işleri yapar, benimki ise sağlık işleriyle uğraşır. Ve ben ondan bir şeyler öğrendim." Dedi. Doğru, annemizin bir cadı olduğunu tüm kampın bildiğini unutmuştum. Bazıları sorun etmezdi bunu normal bir şeydi onlar için ama bazıları bizden nefret ederdi bunun için...

    Bunun üstüne Elijah'a yardım ederek onu şifahane olarak kullanılan çadıra götürdü. Ben ise ordan oraya dolaşmaya başlamıştım. Tenimin alev aldığını hissettim ve bu hissi gidermek için ulu ağaca tekme attım. Defalarca ve defalarca...

     Caroline'dan;

    Elijah'ı çadıra götürdükten sonra elime bir iğne, ip, merhem ve sargı bezi aldıktan sonra yanına oturdum. Ve ipi, iğneye geçirdikten sonra elindeki derin kesiği dikmeye başladım. "Nik neden öyle tepki verdi?" Diye sordum birden. İçinde acı bulunan bir sesle "Sanırım benim küçük kardeşim seni seviyor." Dedi. Bir an düşüncelere daldım. Ama birden Elijah'ın "AH!" Diye bağıran sesiyle kendime geldim.

    Eline iğneyi çok sert batırmıştım. Ne kadar derinlere dalmıştım ben öyle. Klaus'un beni sevebileceği düşüncesi içimi kemirmişti. Ama iyi anlamda mı? Kötü anlamda mı? Ben ona karşı acımadan başka bir şey hissetmiyordum. Hiç bir şey.

    Birden Elijah'ı yeniden unuttuğumu farkettim ve teaşla "Çok, çok, çok özür dilerim!" Dedim. Sesim titremişti ve titremeye devam ediyordu "Özür dilerim."

    Ufak bir kahkahayla "Önemli değil." Dedi. Benim de yüzümde küçük bir tebessüm belirdi ve elini dikmeye devam ettim. Dikiş işi bittikten sonra merhemleyip, sardım. "İşte bitti!" Dedim neşeli bir sesle. Diğer eliyle yaralı elini tutarak "Saol." Dedi ve gülümseyerek çadırdan çıktı. Ben ise olduğum yerde kaldım ve Klaus'u düşündüm. Ben ne yapardım böyle bir şey olsaydı.Hayır, bunu düşünmemeliydim. Eğer öyle bir şey olduğunu öğrenirsem düşünürüm dedim kendi kendime. Ama yine de oradan kalkamadım ve annem gelene kadar boşluğu izledim.

    Şifa çadırının yan odasından çıkıp yanıma geldi ve "Merhaba. Nereye gittin bu sabah?" Dedi tatlı bir gülümseme eşliğinde. Bir az çekinerek "Rebekah'nın yanındaydım." Dedim. Birden yüzü düştü "Mikaelson'ın mı?" Dedi. Başımı evet der gibi salladığımda "O cadının çocuklarından uzak durmalısın Caroline!"

    Evet, annemin Mikaelson ları sevdiği pek söylenemezdi. Esther Mikaelson'u pek sevmezdi benim annem. Çünkü onun büyülü işlere bulaştığını herkes bilirdi. Annem ise öyle konuları pek sevmezdi. Bizi tehlikeye atmak istemezdi. Onun tek istediği sade bir yaşamdı.

    Bir süre bunları düşündükten sonra "Biliyorum anne." Dedim "Her neyse. Ben sadece seni görmeye gelmiştim. Şimdi çadıra gidiyorum. Görüşürüz." Diyip çadırdan çıktım ve kendi çadırıma gittim. Ve dün Klaus'a pansuman yaptığım minderin üstüne oturup nakış işlemeye koyuldum...

    Hava karardığında annem hala çadıra gelmemişti. Ben de gidip şifa çadırına bakmaya karar verdim. Ayağa kalkıp dışarı çıktım. Etrafta tek tük insan vardı. Şifa çadırına doğru giderken tenha bir yerde bir bedene çarptım. Kafamı kaldırdığımda Klaus'un keskin hatlı yüzüyle karşılaştım. Kızgın duruyordu.

    "Elijah'a yardım ettiğin için teşekkürler." Dedi. Beklediğim bir tepki olmadığı için teşekkür etmekle yetindim. Bir süre sessizlik içinde öylece bekledik. Henüz gidemeyeceğimi de hissedince bir cesaret akılımdaki soruyu sordum "Neden bana öyle davrandın?"

    Beni baştan aşşağıya süzdükten sonra "Gerçekten anlayamadın mı?" Diye sordu. Bir fikrim vardı ama... Hayır anlamında başımı salladım. Buruk bir gülümsemyle "Haklısın, ilk başta ben de anlayamamıştım." Dedi. Sonra gözlerinde karar vermeye çalıştığını gördüm. Ve karar verdi. Ne söyleyeceğini anlamıştım. Lütfen söyleme dedim içimden.

    Yüzündeki buruk gülümseme her zamanki çarpık gülümsemeye dönüşürken "Seni seviyorum ben." Dedi. Ve tekrar etti "Seni seviyorum."

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin