Sınav haftasına girmeden size son bir bölüm daha yazayım dedim. Umarım beğenirsiniz. Bu arada bir hafta boyunca bölüm olmayacak. Yeni bölüm hafta sonu gelicek. İyi okumalar.
NOT: Multimedia'da Tatia var...
--------------------------------------------2 ay sonra;
İki ay boyunca Klaus'la gizlice buluşup evlilik işlerini ayarladık. Mikael'e olabildiğince belli etmedik. Kol'la pek konuşmadık ama aramız kötü değildi. Rebekah ile ise her zamanki gibi çok iyiydik. Bir de küçük bir sır. Her ay Klaus ve Hanrik ile kurtadamları izlemeye gittik. Aynı yarın akşam da gideceğimiz gibi.Temiz havayı iyice içime çekip ayağımı kendime doğru çektim ve birleştirdim. Büyük ağacın altında güzel bir gündü bu gün.
Bu sırada Rebekah koşarak yanıma geldi ve benim gibi oturup "Günaydın gelin hanım!" Diye bağırdığında "Bağırma! Babanı buraya mı getiriceksin?" Diye kızdım.
Hemen eliyle ağzını kapatıp "Özür dilerim." Dediğimde. "Tamam. Tamam. Sorun yok." Dedim. Bu sırada birden miğdemin içi kutçuklanmaya başladı. Karnım bulanıyordu. Hem de çok.
Rebekah "Caroline iyi misin? Rengin gitti." Dedi. Konuşamadığım için başımı iki yana salladım. İçi deşip duran şeyleri kaldıramadığımda. öğürmeye başladım ve sonra da başımı çimenlere doğru eğip kusmaya başladım. Bu sırada "Caroline? İyi misin?" Diyen Tatia'nın sesini duysam da ona dönüp bakamadım. Onu pek sevmesem de yardımına hayır demezdim.
Şelaleye gidip yüzümü yıkamak için ayağa kalktığımda başım döndü ve dengem bozuldu. Rebekah ve Tatia'yı hemen arkamda hissedebiliyordum. Bir adım daha atmaya çalıştığında gözlerim karardı ve kendimi geriye doğru serbest bıraktım. Rebekah ve Tatia bei birer kolumdan tutuklarında "Şifahaneye götürmeyin."Dedim son gücümle. Gitmek istemiyordum çünkü neyim olduğunu biliyordum. Ve gözlerim tamamen karardı.
"Sence ona ne oldu?" Dedi Tatia'nın sesi. "Hiç bi fikrim yok." Dedi bu sefer Rebekah'nın sesi. "Sence şifahaneye götürmemekte iyi mi yaptık?" Dedi yine Tatia'nın sesi. "Sorun olacağını sanmıyorum." dedi Rebekah.
Onları duyuyor ve uyandığımı biliyordum ama ne konuşabiliyor ne de gözlerimi açabiliyordum. Onlara uyandığımı belli etmek istiyor ama elimi bile kıpırdatamıyordum. Tüm gücümü toplayıp sırtımı soğuk taşa doğru vurdum. Bunlar hafif vuruşlardı ama kendimi fark ettirmeme yetmişti. "Uyandı!" Dedi Rebekah. Gözlerim yavaşça aralamayı başardığımda ikisinin de başımda toplandığını fark ettim.
Gözlerimi açık görünce "İyi misin?" Diye sordu Rebekah. Evet anlamında başımı salladığımda bir oh çekti. Yavaşça beni yatırdıkları taştan doğruldum. Bana karşı çok temkinli yaklaşıyorlardı. Muhtemelen yeniden bayılmamadan korkuyorlardı.
Boynumu sıvazlayıp "İyiyim. Sorun yok." Dediğimde bir az daha rahatladılar. "Artık seni neden şifahaneye götürmediğimizi söyler misin?" Dedi Tatia. Her zamanki gibi gayet çekilmez bir kızdı. Onun yanında olduğum için ilk başta aklımdakileri söylemeye çekindim. Ama sonra bana bu gün ne kadar yardım ettiğini düşünüp söylemeye karar verdim. Hem sonunda herkes öğrenecekti. İlk ikisinin öğrenmesinden zarar gelmezdi.
"Sanırım hamileyim." Dedim. İkisi de şaşkınca bana baktığında "Tam 8 haftadır özel günüm gelmiyor. Zaten şüphelenmeye başlamıştım. Ve artık eminim. Karnımda Klaus'un çocuğunu taşıyorum." Dedim. "Bunu abime söylemeliyiz." Diye atladı Rebekah. Şaşkınlığını üstünden atmış ve mutluluğunu dışarı vurmuştu. "Hayır!" Dedim hızlıca. "Klaus'a söyleyemeyeceğiz. Şimdilik! Onunla bu akşam eğlenceli bir şeyler yapmayı düşünüyoruz. Eğer bunu öğrenirse gitmeme izin vermez." Diye ekledim.
"Ama bilmeyi hak ediyor. Diye Rebekah'yla benim arama girdi Tatia. Karışmasa olmazdı çünkü. "Yarın sabah söyliycem." Dedim. Tatia onaylar bir şekilde başını salladı. "Peki kaç aylık?" Diye sordu Rebekah merakla. "2 olmalı. En son o zaman birlikte olmuştuk." Dedim. Kocaman bir gülümsemeyle "Bir yeğenim olacak." Dedi. Gerçekten çok mutlu olmuştu. Umarım Klaus'da aynı tepkiyi verirdi. "Şimdilik kimse bilmesin." Dedim. İkisi de başıyla onayladığında "Sanırım bir de düğünü erkene almamız gerekecek." Diye ekledim...
Saat gece yarısına vardığında çadırdan çıkıp her dolunay Klaus ve Hanrik'le buluştuğum yere gittim. Beni orada bekliyorlardı. "Hadi gidelim." Dediğimde yola koyulduk. Here ay saklandığımız taşın arkasına saklanıp o muhteşem kurt adamları izlemeye başladık. Her zamanki gibi o kadar harikalardı ki. Bu günki mutluluğum da üstüne eklenince daha da harikaydı. "Çok mutlu gözüküyorsun. Özel bir nedeni var mı?" Dedi Klaus. "Yok." Dedim kısaca. İnanmamıştı yine de sorgulamamıştı.
Ben de bunu düşünmeyip kurtları izledim. Bize en yakın olanının karamel rengi tütleri vardı. Diğerlerine kıyasla daha farklıydı. Burnunu bize doğru yaklaştırarak kokladı. Bir an kokumuzu aldığını düşündüm ama sonra geri döndü. Rahatladığım bir anda başını kaldırdı ve tekrar bize doğru geldi. "Kaçın!" Dedi Klaus. Ve sonra bir kez daha tekrar etti "Kaçın!"
Korktuğum şey gerçekti. Bizi fark etmişlerdi. Hanrik'in elinden yakalayıp koşmaya başladığımda o da benimle beraber koştu. Klaus ise kılıcını çıkartmış onları geri püskürtmeye çalışıyordu. Bir kaçını devam edemeyecek duruma getirdi ama çok fazlalardı. Onu öldürürlerdi. Bir an durdum ve arkamı dönüp "Klaus!" Diye bağırdım. O da başaramayacağını anlamış olacak ki peşimizden koşmaya başladı. Bu sırada Hanrik'in ayağı bir taşa takıldı ve yere yuvarlandı. Hemen yanına eğip "İyi misin?" Diye sordum. Hayır anlamında başını salladı. Bacağına baktığımda bunun doğru olduğunu fark ettim. Bacağı kırılmıştı.
Ben ne yapacağımı düşünürken Klaus bize yetişti ve Hanrik'i kucağına alıp koşmaya başladı. Ben de hemen arkalarından koşuyordum. Bu sırada kurtlardan biri bize yetişmişti. Klaus Hanrik'i yere bırakıp ikimizi de arkasına aldı ve onunla savaşmaya başladı.
Onun farkında olmadığı şey ise bir tanenin daha gelmişti. Bize doğru bakıyordu. Bir kaç kez Klaus'un ismini haykırdım ama beni duymadı. Ben de elime bir taş alıp tam gözlerimin içine bakan kuta attım. Onu yaralamıştı ama tabi ki bu onun için yeterli değildi. Kurt üstümüze doğru saldırdı. Onu üstümden attım ama Hanrik için çok geçti. Aynı anda onun da göğsünü parçalara ayırmıştı. "Hanrik!" Diye bağırdığında diğer kurtu öldürmüş olan Klaus bize döndü. Yanımıza koşup Hanrik'i gördü ve ismini haykırdı. Gözlerindeki öfkeyi çok net bir şekilde görebiliyordum. Hanrik'e bunu yapan kurtun üstüne atladı ve onunla da savaşmaya başladı.
Ben ise Hanrik'in yarasını iyileştirebilecek bir yöntem arıyordum. Yarasına baskı uygulamayı denedim ama çok geçti. İç organları çoktan iflas etmişti. Klasu son kurtu da öldürdüğünde güneş doğmuştu. Artık kurtlardan korkmamıza gerek kalmamıştı çünkü hepsi insana dönüşmüştü. Ama Hanrik...
Klaus yanımıza çömelip "Durumu nasıl?" Diye sordu. Gözümden bir damla yaş akarken "Üzgünüm Klaus. Çok geç. Hanrik öldü." Dedim. Ve gözümden bir damla daha yaş aktı. Ve bir tane daha...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE