-2-

3.2K 166 13
                                    

NOT: Multimedia'da Niklaus var...

    Başımı kaldırıp yüzüne baktım "Canavar değilsin sen." Dedim. Korkutucuydu bir az. Ama o canavar değildi. Babası onu döverken gözlerindeki masumluğu görmüştüm bir kere. O canavar olamazdı.

    Bir süre bana baktıktan sonra kafasını çevirdi. Gözlerinde acı varı. Oysa dışarıdan bakıldığında güçlü gözükürdü. Ama masumdu. En az benim kadar...

    Bana verecek bir cevap bulamyınca "Ben nerede yatabilirim?" Diye sordu. "Ben sana yatak hazırlarım." Deyip sandıklardan birine gittim ve yumuşak bir örtü çıkartıp yere serdim. Baş bölümüne küçük bir yastık koyup üstüne örtmesi için bir tane daha örtü serdim ve "Burada yatabilirsin. Sabah annem uyanmadan seni uyandırırım. İyi geceler." Deyip onun yatmasını bekledim. Çarşafların içine girip "İyi geceler." Dedikten sonra başını yastığa koyup gözlerini yumdu. Ben de az önce oturduğumuz yerdeki mumu alıp keni yatağımın yanına kadar götürdüm ve yatağın içine girdikten sonra cılız yanan mum ışığını nefesimle söndürdüm...

    Sabah gözlerimi araladığımda annemi yatağında uyuyor vaziyette gördüm. Başımı hafifçe kaldırıp dün akşam Klaus'un yattığı yere doğru baktım. Yerde hiç çarşaf yoktu. Ayrıca Klaus'ta etrafta gözükmüyordu.

    Hızla ayağa kalktım ve sandıkta en üstte duran mavi elbisemi çıkarıp üstüme geçirdim. Uzun dalgalı saçlarımı elimle düzeltim ayağıma kumaş babetlerimi geçirdim ve kendimi dışarı attım. Köyün akşamki sessizliği gitmiş yerini o şen şakrak kalabalık almıştı. Ama Klaus ortalarda yoktu. Büyük ağaacın yanındaki mantarları toplayan Rebekah'yı görünce hızlıca onun yanına gittim ve "Günaydın!" Dedim. Mantarlardan başını kaldırıp bana baktı ve "Günaydın!" Dedi.

    "Nasıl oldun?" Diye sordum. Dün akşam olanları kastederek. Ben bunu söylediğimde gözleri doldu "Klaus dün akşam gelmedi. Ona bir şey olduğundan kormaya başladım. Babam ve abim çadıra geldikleirnde hiç bir şey söylemediler." Dedi. Cümlesini bitirene kadar ağlamaya başlamıştı. Onu kendime çektim ve sıkıca sarıldım. Ondan ayrılmadan "Klaus dün akşam bizde kaldı. Sorun yok." Diye fısıldadım kulağına. Rahatlamış bir şekilde iç çekti. Bunun üstüne ondan ayrıldım.

    Klaus'un şimdi ortalarda olmadığını söyleyerek onu telaşa vermeyecektim tabi ki. "Ben sonra yanına uğrarım. Görüşürüz." Deyip ormana doğru yürümeye başladım. Neden bilmiyordum ama Klaus'u bulmak istiyordum. Uzun bir süre yürüdükten sonra şelaleye vardım. Klaus da oradaydı çimenlerin üstüne oturmuş, şelalenin akışını izliyordu.

    Kendimi fark ettirmeden yanına kadar yürüdüm ve oturdum. Ancak oturduğumda beni fark edebilmişti. Bana doğru baktı ve gülümsedi. "Neden erken gittin?" Diye sordum. Çünkü o an tek merak ettiğim şey buydu.  

    Bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra "Annenle aranı bozmak istemedim." Dedi. Bu beklediğim bir cevap değildi. Bu yüzden hiç bir şey diyemedim. Bir süre öylece oturduk. Birbirimize bakmadık  bile. Bir süre sonra "Kardeşlerin seni merak ediyor. Onların yanlarına git." Dedim.
     Ayağa kalkıp "Tamam." Dedi ve ormana doğru yürümeye başladı. Gözden kaybolmadan  hemen önce "Ama Mikael'a  gözükme." Dedim. Dönüp bana baktı ve yüzüne aynı çarpık gülümsemeyi  yerleştirip yürümeye devam etti. Ben bir süre daha orada oturduktan  sonra kampa döndüm. Rebekah büyük ağacın yanındaki mine çiçeklerini topluyordu. Onun yanına gidip bir çiçek de ben kopardıktan  sonra "Abini  gördün mü?" Diye sordum. Çiçeklerden  başını kaldırıp bana baktı ve "Evet yanıma geldi." Dedi.
    Çiçeklere  dönerken yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi ve "Abimle  aranız  iyi sanırım ha?" Dedi sorar gibi. Sesi imalı  çıkmıştı ama ben orada imayı  umursamadan  "İyi arkadaş olabiliriz." Dedim.  Sonrasında ikimiz de gülmeye başladık.

    Klaus'tan;
     Abimle elimize kılıçları aldık ve düelloya başladık. Kılıçlarımızı sallayıp bir an dan da gülüyorduk. Rebekah, Kol, Finn, Henrik ve Caroline bizi izliyorlardı. Caroline 'da  beni kendine çeken bir şey vardı. Gerçekten güzeldi ve benim gerçekten kötü olmadığımı düşünen bir saflığı vardı. Tüm kampın  korktuğu o kurtlardan olduğumu bilmiyordu tabi. Annemin yaptığı büyü sayesinde dönüşmüyordum  çünkü. Bu saf güzelliğe hayran kalmamak mümkün değildi. Sanırım ondan hoşlanıyordum.  Ona güçlü olduğumu göstermek istedim ve abimi  yendim. Son hamlem ise kemerini  kesmek olmuştu.
    Bilmediğim şey ise bunu babamın izlediğiydi.  Ben abim ve bizi izleyenler kahkahalarla gülerken, babam sinirle  yanımıza geldi ve bana dönüp "Ne yapıyorsun sen?" Diye bağırdı.
    "Biz sadece eğleniyorduk." Dedim sakinliğimi korumaya çalışarak.
"Savaşı da mı oyun olarak görmeye başladın Klaus." Diye bağırdı "Biz sadece kendimizi korumak için savaşırız ama sen bunu bile oyun olarak görüyorsun!" Bunları söylerken abimin  elinden kılıcı aldı ve "Şu hareketi bana da göster." Dedi ve kılıcını bana doğru savurdu.
    Ben ise kendimi savunmak için kılıcımı  öne sürdüm. Bu sırada tüm kamp etrafımıza toplanmış bizi izliyorlardı. Babam bir kez daha kılıcını savurup "Hadi!" Diye bağırdı. Kısa bir süre sonra ona karşılık vermek zorunda kaldım. Ama o benden dah güçlüydü. Çok geçmeden beni yere serdi. Babamı  kılıcı üstüme doğru gelirken Caroline ' ın  "Bu kadar yeter!" Diye bağıran sesini duydum ve gözlerimi  yumdum...   

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin