Bir az uzun sürse de yeni bölüm geldi. Bu hafta içi de bölüm gelebilir. Yorumlarınızı bekliyorum...
İyi okumalar...
--------------------------------------------
Kol öylece yatıyordu. Hareket edebilecek hala geldiğimde ellerimle ağzımı kapattım. "Onu öldürdün." Diye fısıldadım.Klaus bana bir kaç adım yaklaştığında ben geri çekildim ve "Onu öldürdün." Diye tekrarladım. Bedenim sertçe ağaca çarptığında durdum ve ağırlaşan bedenimi serbest bıraktım. Ağacın dibinde oturur pozisyon aldığımda Klaus dizlerinin üstüne çöküp hala ağzımı kapatan ellerini kendi ellerinin arasına aldı ve "Caroline. Bana bak." Dedi.
Ama ben gözlerimi Kol'dan ayıramıyordum. Cansız bedeni öylece yerde yatıyordu. Benim yerime ölmüştü. Benim zamanım gelmişti ve benim ölmem gerekiyordu. Ama benim yerime o gitmişti.
Klaus çenemden tutup sertçe kafamı kendisine çevirdiğinde gözlerine bakmak zorunda kaldım "O ölmedi." Dedi tek eliyle saçlarımı okşarken. Israrla "O öldü." Dediğimde başını hayır anlamında iki yana salladı. Ben de inatçı bir şekilde evet anlamında salladım.
"Caroline, biz ölümsüzüz unuttun mu. Böyle şeyler de bizi öldürmez. Bizi öldürebilecek tek şey büyük ağaçtan yapılan bit kazık olur." Dedi.
Kafamda Klaus'un kelimelerini taradım. Transa girmiş ve Kol'un öldüğüne o kadar inanmış olduğum için idrak etmem çok uzun sürse de sonunda anladım. "Ölmedi?" Dedim fısıldayarak. "Ölmedi." Diye onayladı beni.
Bir süre kararsızca bana baktıktan sonra "Ayrıca Kol ve bebeğimizle sen arasında seçim yapmak zorunda olsaydım. Her şekilde bebeğimizle seni seçerdim." Dedi.
Onun söyledikleri normal şartlarda beni gülümsetebilecekken şimdi umrumda olmamıştı. Çünkü bunun gerçek olduğunu kanıtlamıştı. Ve benim için her şeyi yapabilecek olması korkutucuydu.
Yanından sürüklenerek geçip yerde yatan Kol'un yanına vardım ve ellerimi karnının üstüne koyup uyanmasını bekledim. Yarım saat aynı pozisyonda beklemenin ardından Kol başını yavaşça kaldırdı "İyi misin?" Diye sorduğunda başını salladı.
Bu sırada Klaus narince koluma dokunup "Ondan uzaklaş. Kokunu duymasın." Dedi. Başımı yavaşça tamam anlamında sallayıp ayağa kalktım ve bir kaç adım geriledim.
Kol ayağa kalktığında bana yaklaşmamaya özen gösterip "Üzgünüm." Dedi. Pişman gözüküyordu. Belki de kendinden nefret ediyordu. Bir kaç adım geriledikten sonra arkasını döndü ve ormanın içine doğru rüzgar gibi koştu. Ve ondan geriye sadece haraket eden bir kaç yaprak kaldı.
Klaus'la zaten girişinde olduğumuz ormandan çıkıp kampa döndük. Bir sürü cansız beden yerde yatıyordu. Hepsi eskiden beri tanıdığım insanlardı. Çocukluk arkadaşlarım ve çok sevdiğim büyüklerim. Ölmüşlerdi. Perdelerin aralarından bakan insanları görebiliyorum. Ama çıkmaya korkuyorlardı.
Çok geçmeden kampa Esther ve Mikael'de gelmişti. "Onları gömmeliyiz." Dedi Mikael. Benim farkımda bile değillerdi ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Nereye gömmeleri gerektiği gibi.
Ne yapacaklarına karar verdiklerinde "Ben de gelmek istiyorum." Dedim. "Bu kadar vampirin arasında olman tehlikeli olur." Dedi Finn.
"Vampir?" Dedim sorar gibi. Daha önce duyduğum bir terim değildi. "Kendimize taktığımız isim." Diye açıkladı Elijah. Vampir. Değişik bir isimdi.
Ama önemli olan isim değildi "Esther beni koruyabilir. Kendisini koruduğu gibi." Dedim. Bu sorada bakışlarımı Esther'e yöneltmiştim. "Yaparım." Demişti gayet soğuk bir sesle. O artık yıllardır tanıdığım tatlı kadın değildi. Çok değişmişti.
Hava karardığında VAMPİRLER cesetleri sırtladı ve ormanın içine doğru yürüdük. Kol'da gelmişti. Ormana vardığımızda Esther ellerini açıp aşağı doğru sertçe havayı ittiğinde 7 tane mezar açıldı.
Cesetler mezarlarını bulurken Rebekah'nın hıçkırık sesleri duyuluyordu. Ona sarılmak için yanına doğru gittiğimde benden bir adım uzaklaştı. Bana zarar vermekten korktuğu her halinden belliydi.
"Üzerimde büyü var. Bana bir şey olmaz." Dediğimde kollarımı açıp birkaç adım ona yaklaştım. O da temkinli adımlarla bana yaklaştıktan sonra kafasını omzuma yasladı ve ellerini belime sardı. Ben de kendi ellerimi onun beline sardım.
İçinde ki acıyı tahmin bile edemiyorum. Zavallı arkadaşım.
Herkes gömüldüğünde ve Esther büyüyle mezarların üstünü kapattıktan sonra kampa döndük.
Kampın girdiğimizde bir sürü insan dışarıdaydı. Mikaelsonlara yöneltilmiş kötü bakışlar eşliğinde kampın çıkışına yürüyorlardı. Ellerinde dolu bohçalar vardı. Gidiyorlardı. Hepsi kaçıyordu.
Çocukken bana bakan annemin bir arkadaşı yanımızdan geçerken kolumu yakalayıp "Uzun dur onlardan Caroline." Dedi. Sonra da yanımdan geçip gitti.
Giden tüm hatıralarımı izleyerek içeri girdiğimde annem minderlerden birinde oturmuş beni bekliyordu. Yanına doğru yürüdüğünde ayağa kalktı ve "Biz de gitmeliyiz Caroline." Dedi. "Ben gidemem anne." Dedim.
Bana doğru bir kaç adım atıp "Kasabada çok az aile kaldı. Herkes gidiyor. Çünkü onlardan korkuyorlar. Biz de korkmalıyız." Dedi. "Ben gidemem." Diye tekrarladı. "Bizi de öldürmeyeceklerini mi sanıyorsun?" Dedi sinirle.
"Anne ben gidemem." Diye üsteledim. Sonra da derin bir nefes alıp ekledim "Çünkü ben hamileyim. Ve o bebek babasıyla büyüyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE