-71-

562 38 5
                                    

Merhaba arkadaşlar işte bu haftanının sonuncu bölümü. Bu arada hastaneden çıktım. Artık daha rahatım. Ama bir yandan okul ve yine arada sırada gitmem gereken hastane derken wattpade girmek zor olacak. Bu yüzden artık haftada 2, en fazla 3 bölüm yayınlayacağım.

Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...

Niklaus Mikaelson;

"Onları bulmalıyız." Dedim gözlerim ışıldıyarak. Heyecanımı belli etmeyi seven bir insan değildim ama böylesine bir heyecanı içime gömmek zor geliyordu. "Salvatore kardeşleri bulmalıyız."

Elijah ve Rebekah'dan da aynı coşkuyu bekledim ama istediğim şeyi alamadım. Sadece birbirlerine kararsız bakışlar atmakla yetindiler.

"Ne var?" Diye bağırdım tüm gücümlem Bu son günlerde fazlasıyla ürkek olan Rebekah'nın yerinden sıçramasını sağladı.

"Onları arayamayız." Dedi Elijah sakin ama oldukça buruk bir sesle. O da Caroline'ı bulmayı istiyor ama yapamayacağımızı düşünüyordu.

Bu düşüncesi beni sakinleştirmek yerine daha da sinirlenmeme neden oldu. Yapamayız da ne demekti. Biz Mikaelsonlar dık. Bu kesinlikle kabul edilemez bir düşünceydi.

"Ne demek istiyorsyn?" Diye bağırdım. Rebekah "Nik.." Diye söze girmişti ki ona çevirdiğim ani bakışlarla sesini kesti.

"Klaus..." Diyerek Rebekah'nın sözünü devraldı Elijah "Sağlık ekipleri Mikael'ı enkazdan çıkarır çıkarmaz kalbindeki hançeri çıkarmış olamlılar. Şimdiden izimizi sürmeye başlamıştır."

"Bu Caroline'ı aramamıza bir engel değil." Diye direrttim.

Rebekah'nın gözlerinden yaşlar akamya başlamıştı "Onu bulmak istemiyor muyum sanıyorsun Nik? O benim kız kardeşim. Ama yapamayız. Kaçmalıyız."

"Hayır!" Diye bağırdım. Elijah omzuma yetinmeye yeltendiğinde "O pis ellerini çek üzerimden." Diye tısladım.

Elijah hiç alınmadı. Neden böyle davrandığımı biliyordu. "Caroline bizi arıyordur zaten Klaus. O bizi bulacaktır. Ama şimdi kaçmalıyız."

"Hayır." Diye bağırdım bir kez daha gözlerimden bir kaç damla istemsiz yaş akarken "O benim karım! O benim her şeyim!" Diz kapaklarım titredi. Ayaklarım artık ağarlığımı taşıyamadı ve yere düştüm.

Şimdi her zaman güçlü göründüğüm bu iki insanın yanında bariz bir şekilde ağlıyordum "Ben onsuz boğulurum! Ben onsuz kendi karanlığımda boğulurum!"

Rebekah'nın hıçkırıkları kulaklarımda yankılandı. Kendini yer attı ve bana sıkıca sarıldı. Onu itmehe bile tahkahtim klamadığından omzunda ağladım "Ben onsuz yaşayamam!"

Bu kadar sinirli olmamın, bu kadar acı içimde olmamın nedeni bilmemdi. Haklı olduklarını bilmem. İlk defa belki de gerçekten kaçmalıydık.

1920; Şikago:

Bir yıl boyunca durmadan kaçtık. Mikael'ı hiç görmedik ama hep peşimizde olduğundan koktuk.

Caroline'ın bize arayacağını söylemişti Elijah ama Caroline ortalarda yoktu.

Belki de bi sürekli yer değiştirdiğimizdendi.

Karanlığın içine iyice gömülmüştüm. Caroline'ın geri gelmeyeceğine öylesine inanmıştım ki yokluğunda değişmiştim.

Artık içimde onun ortaya çıkardığı o merhamet kırıntısı da yok olmuştu. Atık kimin ölüp kimin yaşadığı umurumda bile değildi.

Ta ki onunla karşılaşana kadar. Stefan Salvatore tüm umutsuzluğumun içine bir umut ışığı bırakmıştı.

Onunla ilk karşılaştığımda kim olduğunu bilmiyordum. Ta ki Rebekah ve o yatana kadar.

Rebekah bir sabah koşarak odama gelmiş ve "Salvatore." Diyebilmişti nefes nefese.

Ve şimdi ona sormam gerekiyordu.

Olabildiğince çabuk bir şekilde onunla aramda bir dostluk kurdum.

Onunla birlikte bir çok insanın kanını sonuna kadar boşalttık. Tabi yine Elijah'ın söylenip durmasından kurtulamamıştım.

Artık sormaya hazırdım. Akşama onu bara davet ettim.

Elijah ve ben masada oturmuş onu beklerken o Rebekah'yla kol kola geldi. Rebekah yine o gümüş, Stefan'ın ona hediye ettiği -veya etki altına alarak ondan aldığı kolyeyi takmıştı.

"Otur lütfen Stefan." Dedim gülümseyerek. Stefan yüzünde muzip bir ifadeyle sandalyeye oturdu.

Kolaya çabuk girmeliydim. Artık sabrım yoktu. Cebimden dörde katlanmış kağıt parçasını çıkarttım.

Bu Caroline'ın resmiydi. Kağıdı açıp Stefan'ın önüne ittim "Bu kızı tanıyor musun? Caroline'ı tanıyor musun?"

Başını iki yana salladı "Tanıdığımı sanmıyorum."

Doğrudan gözlerinin içine baktım. "Emin misin?" Diye sordum. Onu etki altına almıştım.

"Sanırım..." Dedi "Sanırım bir kez görmüştüm. Mystic Falls'ta. Katherine'i arıyordu. Ama garipti. İsminin Katherine yerine Katarina olduğunu söylemişti."

Ve başka bir şey söylemedi. Masaya bir yumruk geçirip tüm ilgiyi üzerime topladım.

Bilmiyordu. Onu yıllar önce sadece bir kere görmüştü. Nerde bilmiyordu.

Ayağa kalkıp masaya bir tekme geçirdim. Bardakları kırdım ve insanlar öldürdüm... O gece oradan vampirler hariç kimse sağ çıkmadı.

Caroline'ı tekrar göremeyecek olmanın kederi artık beni tamamen değiştirmişti.



GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin