Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
NOT:Multimedya'da Hanrik/Paul
----------------------------------------------------------------------------------------
Klaus kimseye aldırmadan beni kucağına aldı ve hızlı adımlarla yürüdü. Çok korkmuş olduğunu biliyordum. Hatta belki bir az da öfkeli.Arkamızdan bize yetişmeye çalışan Rebekah'yı ve yakarışlarını umursamıyordu bile. Tabi kalabalığın anlamsız gelen fısıltıları da umrunda değildi.
Beni odama götürüp yatağımı yatırana kadar konuşmadı. Kimseyi içeri almamları için bir kaç vampire talimat verdiğini de az çok duymuştum.
Ben yatağımda kıvrıldığım sırada yanıma geldi. "Anlat." Dedi emreden bir sesle. Gözlerinden ateşler saçıyordu.
Benim için endişelendiğinden adım gibi emindim. Ama öldüğünü sandığı kızını görme isteğinin daha ağır bastığında biliyordum.
Şahsen onun yerinde olsaydım ben de öyle hissederdim.
Ona o küçüklük anımla ilgili her şeyi anlattım "Yani o Dahlia'da." Dedim sonunda. "İkinci neslin ilk doğanı. Bizim kızımız."
"Peki ya oğlumuz?" Dedi sorar gibi. Gözlerinde bir umut ışığı parlamıştı. Vebadan öldüğünü sandığı ablasının hayatta olması pek umrunda gibi gözükmüyordu. Umrunda olduğu tek şey çocuklarıydı.
"Sanmıyorum." Dedim başımı iki yana sallarken "Ama denemeye değer değil mi?"
Başını evet anlamında salladı "Peki onu nereden bulacağız?"
"Bilmiyorum." Dedim umutsuzca. Bunun üstüne Klaus anlıma bir öpücük kondurdu. Hayal kırıklığına uğramış ama bunu bana belli etmek istemiyordu.
"Sen bir az uyu. Dinlen. Ben çözücem." Dedi ve odadan çıkıp gitti.
Bende uyumak istiyordum. Gerçekten yorgundum. Gözlerimi kapattım ve düşünmeye bile fırsat bulamadan uykuya daldım.
*
"Caroline?" Sadece siyahlık vardı. Ve bütün o karanlığın içinden tek bir ses geliyordu. "Caroline?"
Umutsuzca etrafıma bakındım. Ama hala sadece siyah vardı. "Caroline?" Bir kadın sesiydi bu. Bir az daha etrafıma bakındım. Ve her şey yavaş yavaş netleşti.
Bir ormandaydık. Üstümde bembeyaz bir elbise vardı. Saçımda ise rengarenk çiçeklerden oluşan bir taç. Her şey harikaydı.
Sonra bir bebek ağladı. Sonra başka bir bebek daha. Onlara doğru koştum. Nedense biliyordum. Benim bebeklerimdi onlar.
Bana sonsuzluk gibi gelen bir süre koştuktan sonra bebeklerimi görmüştüm. Kızıma doğru adım attım ki birden ortadan kayboldu ve hava kasvetli bir hal aldı. Sonra oğluma doğru koştum.
Onu tam kucağıma alıcaktım ki birden bire büyüdü. Şimdi genç bir oğlandı. Sanki gerçek gibiydi. "Anne?" Dedi bana doğru yürürken.
Sarışın ve mavi gözleri vardı. O kadar harikaydı ki. "Oğlum." Deyip sarıldım ona sıkı sıkı. Ama sonra yine aynı sesi duydum. Oğlumu bırakıp arkama döndüm.
"Caroline?" Siyah saçlı orta yaşlı bir kadın küçük adımlarla bana doğru geliyordu.
"Dahlia?" Dedim sorar gibi. "Evet tatlım." Dedi Dahlia. Bana iyice yaklaştığında yanağımı okşadı. "Benim Viking olmayan biricik yeğenim harika bir kız seçmiş kendine."
Ondan iğreniyordum. Onu öldürmek ve oğlumu alıp girmek istiyordum.
Ama arkamı döndüğümde Hanrik artık yoktu. Ayrıca benim küçük Elizabeth'imi -Liz- de geri istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE