-60-

904 59 17
                                    

İşte uzun bir yeni bölüm. Bu bölüm bu zaman diliminin son bölümü. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
NOT: Multimedya'da Rebekah ve Caroline'ın elbiseleri var...
----------------------------------------------------------------------------------------

Dahlia'nın düşen bedeninin ardından bakan Klaus'un gözlerindeki acıyı görmüştüm. İlk defa acıyı bu kadar net görüyordum onda. Ama hiç bir şey yapmadım.

Sadece ağladım. Dahlia öldüğü andan itibaren sadece göz yaşı dökmeyi bırakmış çığlık atmaya başlamıştım. Şimdi neden duygularımı kapattığımı anlıyordum. Ama tabi ki bir daha yapmazdım.

Oğlum bir kez daha ölmüştü. Ve bu sefer gözlerimin önünde. Bu seferki gerçekti. Rebekah ve Elijah ayaklanmış neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ama anlamalarına yardım etmeyecektim. Konuşmak istemiyordum.

Klaus'un sert yüzünden bir damla yaş akarken bizden uzaklaşıp bir kenara oturdu başını dizlerinin arasına dönüp ağladı. Ama benim aksime sessizce.

Ben oğlumun yanında durmuş onu böyle görüyor ve dayanamıyordum. Neden? Neden yapmıştı bunu? Asla öğrenemeyecektim.

Şimdilerde ne olduğunu anlayan Rebekah'nın hıçkırıklarını duyuyordum. Onunda kendini sertçe yere bıraktığını duydum. Elijah'da ağlıyordu belki. Ama arkama dönüp bakmaya gücüm yoktu.

Kol ne zaman yanıma geldi, bilmiyordum. Geldiğini beni kollarının arasına aldığında anladım. Titrediğimi de ancak o zaman anlamıştım. "şşşşş...." Diyordu tekrar tekrar saçlarımı okşarken.

Titreyen ellerimle koluna sıkıca tutundum. Çok acıyordu canım. Kalbimi ikiye ayırmıştı. Ama ilk seferki gibi değil. Bu daha tatlı bir acıydı.

Kafamı Kol'un tutunduğum kollarının arasına göndüm. Daha fazla oğlumun yerdeki cansız bedenine bakamazdım. Yapamıyordum.

Kol'un gözlerinden bir yaş damladı omzuma. Ama onun ağlamasına şaşıramadım bile. Bir süre sonra ağlamak yetmezmiş gibi bir de gülümsemeye başladım. "Sorun yok." Dedi Kol. "Her şey geçicek." Onun gibi bir dosta sahip olduğum için çok şanslıydım.

"Rüya gibiydi değil mi?" Dedim acıyla "Bizim hayatımıza ait olamayacak kadar güzel bir rüya gibi." fısıldamıştım. Ama sesimi herkes duymuştu. Bu sözler önümüzdeki 1 ay boyunca benden duyabildikleri tek şeydi. Saatlerce hiç bir şey yapmadık.

Hiç birimiz birbirimizi kalkmak için teşvik etmedi. Çünkü hiçbirimiz kalkmak istemiyorduk.

Bu yüzden oturduk ve hepimiz ağladık. Sessizce. Bir süre sonra benim bile çığlıklarım kesilmişti.

Sonunda ayağa kalkan Klaus oldu. Getirdiğimiz eşyalar arasından bir kürek çıkardı ve kazmaya başladı. Kazdı. Kazdı. Bir süre sonra Elijah ve Kol'da ona katıldılar.

Ben hala ayağa kalkamıyordum. Rebekah yanıma gelip oturdu ve bu seferde o sarıldı bana. Bende ona sıkıca sarıldım. "Çok acıtıyor değil mi?" Dedi. Bir şey demedim. Ama o sanki çok anlamlı bir şey söylemişim gibi "Biliyorum." Dedi. Sanki düşündüklerimi duymuştu. 'Acıyor' dediğimi duymuştu sanki.

Bir süre sonra Dahlia ve Hanrik yan yana mezarlara yerleştirildiler. İlk kapatılan mezar Dahlia'nınkiydi.

Sıra Hanrik'in üstüne toprak atmaya gelince Rebekah'nın kollarından sıyrılıp ayağa kalktım. Toprak atmaya hazırlanan Klaus'u elimle doldurdum. Bu benim için anlamlıydı. Bu- Bu benim oğlumun cenazesiydi.

Klaus'un elinde küreği aldım ve ilk toprağı ben attım. Sonra hiç bir şey söylemeden küreği Klaus'un eline geri tutuşturdum ve Rebekah'nın yanına döndüm.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin