Yeni bölüm... Okuyunca göreceksiniz ki; dizi akışını bir az değiştirdim. Her neyse... Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
Not: Multimedya'da Marcellus var...Niklaus Mikaelson/New Orleans;
Caroline gideli en fazla 2,5 hafta olmuştu. Ve döneceğini söylediği zamanın yarısı geçmişti bile. Ona kavuşmak için sabırsızlanıyordum.
Bir yandan Rebekah ve Marcellus son zamanlarda garip davranmaya başlamışlardı. Sürekli ortadan kayboluyorladı. Sanki hep telaşlıydılar. Ben bunu onlara izin vermiş olmamın şaşkınlığına bağlamaya çalışsam da sanki başka bir şey vardı bu işte.
Elijah ise her zamanki Elijah'tı. Sürekli bana karşı çıkmam ve işlemek istediğim cinayetlere köstek olmakla meşguldü.
Bunların saymazsak akşam bir operaya katılacaktık. Bu operayı Caroline'da görmeyi çok istemişti. Hatta bilet işlerini çok önceden titizlikle ayarlamıştı. Ama maalesef izleyemeyecekti.
Takım elbisemi giyip saçlarımı yana doğru taradığımda hazırdım.
Kol düğmelerimi iliklerken odamdan yavaş adımlarla çıkıp kapıya yürüdüm.
Rebekah, Marcellus ve Elijah beni bekliyorlardı.
Rebekah ve Marcellus kol kola girmişlerdi. Elijah ise her zamanki dik duruşuyla etrafını inceliyordu.
"Gidiyor muyuz?" Derim gülümseyerek.
"Sen mi soruyorsun?" Dedi Rebekah sitem eden bir sesle "Saatlerdir seni bekliyoruz biz..."
Ve dışarı çıktık. Araba kapıda bizi bekliyordu. Elijah, benim yanıma otururken; Rebekah, Marcellus'un yanına geçti.
Araba yavaşça New Orleans'ın şamatalı yollarında ilerledi ve opera binasına vardı.
Hep beraber arabdan indik. Bir çok şık görünümlü insanda buradaydı.
Yavaş adımlarla opera binasına girmeden önce biletlerimizi gösterdik. Caroline'a bunu biletsiz, sadece etki altına alarak da yapabileceğimizi söylemiştim. Ama o uğraşmakta fazlasıyla ısrarcı davranmıştı.
Sahneyi en güzel gören yerlerden birinde ayırtılmış koltuklarımızda yerimizi aldık. Ve başladı...
Bu gerçekten güzeldi. Ama Caroline olsa buna benim bakamadığım gözlerle bakacağını biliyordum. Daha bir farklı severdi o.
Zaten o her şeyi her zaman benim göremeyeceğim gibi görmüştü. O ışıktı.
Operanın ortalarında kapı açıldı. Orta yerinde kim gelmişti ki?
Ayak sesleri merdivenlerden aşağı inerken dikkatimi dağıtıyordu. Bu yüzden ayak seslerinin sahibini uyarmak için kafamı çevirdim.
Ve karanlığın içinde gözlerinin dehşetle parladığını gördüm.
Beni bir tek bu korktabilirdi. Senelerdir insanlar benden kaçmıştı, ben ise ondan.
O olduğunu karanlığın içinden çok net seçememiştim. Bir anlığına görmüştüm Mikael'ı. Ama görmüştüm işte. Onun p dehşet verici yüzünü.
"Gitmeliyiz!" Diye haykırdım çılgınca. Rebekah, Elijah ve Marcellus aynı anda kafalarını bana çevirdiler "Sorun ne Klaus?" Diye sordu Elijah hafif telaşlı bir sesle.
Ama Rebekah dehşete kapılmıştı. Benim gördüğümü görmüş olabilir miydi?
Marcellus ise hiç soru sormadı. "Sonra açıklarım kalkın!" Dedim ayağa fırlarken.
Bununla eş zamanlı olarak operanın sesi kesildi. Hızla sahneye baktım. Nasıl duymamıştım sesleri!
Salondaki herkes dehşete kapılmıştı. Çünkü opera sanatçılarının hepsi kanlar içinde yerde yatıyordu.
Ve uzun boylu esmer adam -Mikael- yüzünün yarısı gölgede sahnenin tam ortasında durmuş cep mendiliyle ellerini temizliyordu.
Yüzünün aydınlıkta kalmış kısmı kanlarla kaplıydı.
Rebekah'ya veya Elijah'a bakmadım. Ama ikisinin de dehşete kapılmış olduğunu biliyordum.
Hiç birimizden bir hareket yoktu. "Merhabalar!" Diye bağırdı Mikael. "Ben Mikael Mikaelson. Buraya sadece canavar oğlum Niklaus'u almaya geldim. Kimsenin incinmesine gerek yok." Sahnenin bir ucundan öbür ucuna sonra tekrar diğer uca yürüdü. "Ama bunun için kaçmanızı tavsiye ediyorum."
Donmuş insanlar sanki birden canlandı ve oradan oraya koşuşturmaya başladılar.
Bu sırada Mikael sakince cebinden bir kibrit çıkarttı. Kibriti duvara sürttü ve şimdi tutuşan kibriti yere attı.
Sanki her tarafa benzin dökülmüş gibi ortalık tutuştu.
Yangının tam göbeğinde durmuş kaçışan insanları izlerken bir kez daha bağırdı "Ortaya çık Klaus. Burada olduğunu biliyorum."
İlk defa abim ve kız kardeşime baktım.
Dehşete kapılmış gözüken Rebekah "Kaç!" Diye bağırdı "Kaç!" Ve ben koştum. Sanki ışık hızına yetiştim ama kaçmıyordum. Yıllar önce Caroline'ı alı koyduğumda ondan aldığım ak meşe kazığı almaya gidiyordum.Belki de kazığın artık bende olduğunu bilmiyordu. Kayıp olduğunu sanıyor olabilirdi.
Tam opera binasının kapısına varmıştım ki hızla bir gölge yanımdan geçti ve kapının önünü kapadı.
Kayarak durdum. Mikael'dı bu. Bana dehşetle bakıyordu. Elinde ak meşe kazığı vardı. Bana doğru dehşetle bakıyordu.
Ben de aklıma gelen ilk şeyi yaptım. Her zaman yanımda bulundurduğum hançerlerden birisini cebimden çıkardım ve Mikael'ın kalbine sapladım.
Yüzündeki damarlar iyice belirginleşti ve yere yığıldı. Hamlemi beklemiyor olması bana büyük avantaj sağlamıştı.
Ama şimdi en büyük sorunumuz yangındı. Tüm bine kül olmak üzereydi.
Birden ince bir eli bileğimde hissettim ve arkamı döndüm. Bu Rebekah'ydı. "Gitmeliyiz." Diye fısıldadı. Hiç bir şey demeden koştum. Mikael'in bedenin oracıkta bıraktım.
Rebekah, Elijah ve Marcellus'un varlığını arkamda hissedebiliyordum.
Hızla aşağıdaki çıkışa doğru koşarken bu sefer beni durduran şey Rebekah'nın çığlığı oldu.
Hızla durup arkamı döndüm. Marcellus bir kaç yıkılan taş bloğun arkasında kalmıştı.
Güçlükle onları kaldırmaya çalışıyor, Rebekah'da ona yardım ediyordu. Ama şimdi ikisi de yanıyordu. Onlara yardım etmeliydim.
Ama Elijah beni bileğimden yakaladı. Aynı anda Rebekah'yı da tutup çekti ve "Bitti." Diye mırıldandı.
Bittiğini içten içe biliyordum. Bu yangının ortasında Marcellus'u oradan çıkartmamız imkansızdı. Ama bırakıp gitmek zor geliyordu.
Ne yazık ki itiraz etmeye zamanım kalmadı. Elijah, güçlükle Rebekah'yı da beni de hızla binadan çıkardı.
Biz çıktığımız anda bina patladı. Rebekah göz yaşlarına boğulurken ben "Marcellus!" Diye bağırıp opera binasına doğru hamle yaptım. Ama Elijah beni bir kez daha yakaladı.
Yerle bir olmuş Rebekah hıçkırıklarının arasından "Burdan gitmeliyiz." Diye inledi "Bu şehri hemen terk etmeliyiz."
"Ne?" Diye kükredim. "Burası bizim evimiz. Burayı bırakmayız!"
"Artık değil!" Dedi Elijah "Kendimize yeni bir ev bulmalıyız..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE