Merhaba arkadaşlar. Biliyorum bölümü geç yayınlayabildim. Am bunun nedeni internetle ilgili bir sorunumun olmasıydı. Wattpad'e cumartesi akşamından beri ilk defa girdim ve hızlıca size bir bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
-------------------------------------------
Geceyi aydınlatan ay ışığı kapalı gözlerimin arasından geçip gözbebeklerime ulaştı. Hafif bir mırıldanmayla beraber gözlerimi araladım.Nerde olduğumdan tam olarak emin değildim. En son olayları tam olarak hatırlamıyordum bile. Neden?
Vücudumu taşıyamadığından boynumu kaldırıp etrafıma bakınamayordum. Hiç halim yoktu.
Kendimi derin bir uykuya teslim etmek istiyordum ama yapamayacağımı da biliyordum. Yapmama gereken şeyler vardı. Ayrıca onların gözünde güçsüz olamazdım.
Bu yüzden, kendimi karanlığımdan çıkarmak için büyük bir çaba sarf etmeye başladım.
Ama bu bir az zordu. Zihnim fazlasıyla bulanıktı. Yavaşça zihnimde mine çiçeğinin görüntüsü belirdi. Bana mine vermişlerdi! Klaus yapmıştı bunu.
Katherina'yı kurtarmamam için beni buraya kapatmıştı. Ben olmasam da Katherina'yı, Rebekah ve Kol kurtarabilirdi değil mi?
Hayır. Bu kadar salak olamazdım. Muhtemelen bana armağan edilen mine gibi onlara da birer bıçak ve tabut armağan edilmişti.
Bunları hatırlamamın gücüyle başımı kaldırdım. Ne zamandır uyuduğumdan emin değildim. Belki de bir gün geçmişti bile. Bu Katherina'nın çoktan öldüğü anlamına gelirdi. Benim de Klaus'a kafa tutma heyecanını bile yaşayamadan kaybettiğim.
Gözlerimle karanlık odaydı süzdüm. Aslında burası bir zindandı. Demir parmaklıkların arasındaydım. Küçük bir kafes.
Ellerimle soğuk demirlere tutunup bedenimi kaldırdım. Artık karanlık odada etrafımı daha net görüyordum. Sadece çok arkada küçük bir pencere vardı ve ay ışığını çok cılız bir şekilde veriyordu.
Etrafıma bir az bakındım. Çok geçmeden içinde bulunduğum kafesin ayin için kullanılacak olan vampirin bulunduğu kafes olduğunu anladım. Ama artık burada değildi.
Beni onun yerine geçirmiş olamazdı değil mi? Hayır! Bu imkansızdı. Yapmazdı.
Diğer iki kafese baktığımda onların da boş olduğunu gördüm. Üçünü de almıştı. Demek ki bu gün o geceydi.
Ya da o gecenin üstünden bir sürü gece daha geçmişti. Emin değildim.
Tabutların durduğu yere baktığımda ortada üç tabut bulunduğunu gördüm.
Tam tahmin ettiğim gibiydi. Rebekah ve Kol'u hançerlemiş olmalıydı. Diğer yanlarında yatan ise zaten Finn'di.
Klaus'a ne kadar kızsam da işimi bu kadar kolaylaştırdığı için teşekkür ettim.
Bu kafesten çıkmayı başardığım anda Rebekah ve Kol'u uyandırmam fazlasıyla kolay olacaktı.
Ama buradan nasıl çıkacaktım? Ayrıca çıkmamın bir önemi var mıydı?
Ne diyordum ben! Tabi ki de vardı! Ben özgür olmak istediğim, kendimden bile kurtulmak için duygularımı kapatmışken o beni bu hücreye tıkamazdı!
Kafesin kapısını kısa bir arayıştan sonra bulmuştum. Zaten o kadar küçük bir yerdi ki!
Kapıya elimi uzattığımda doğruca geri çekmek zorunda kaldım. Kapıya mine sürülmüştü.
Lanet olsun! Ben buradan nasıl çıkacaktım. Yere çöküp kendimi parmaklıklara yaslarken saçlarımı ellerimin arasına aldım.
O kadar güçsüzdüm ki saçlarım parmaklarımın arasından kayıp gitti. Ne yapacaktım ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE