İyi okumalar...
---------------------------------------------------------------------------------------O kadar uzun ve güzel konuşmuştu ki aslında, düşünmeyi bile unutmuştum. Ama onunla evlenmek? Buna hazır mıydım? Onu her şart altında seviyordum ve her şart altında kendimi ona emanet edebilirdim. Ama bu güvenden kaynaklanmıyordu. Bana yaptıklarından sonra ona kesinlikle güvenmiyordum. Ama hayır demek o kadar zor geliyordu ki. En az evet demenin zor geldiği kadar.
Yüzüğü tutmayan elimi avuçumun içine alıp kalkmasını sağladım. Kafasını bir az eymiş gözlerimin içine bakıyordu.
Aynı ilk zamanlarda ki gibi. Henüz daha ikimizin insanlığı da kaybolmamışkenki gibi. Henüz sadece Mikael'den korktuğumuz, sadece Hanrik'in ölümüne üzüldüğümüz zamanlardaki gibi. 'Masum'
O zamanlar her şey çok kolaydı. O an beynimde bir şimşek çaktı. Hanrik! Nasıl öldüğünü hatırlamıştım. Herkesin acısını hatırlıyordum. Kendini yerlere atan Rebekah'yı. Ağlamaktan gözleri kuruyan abilerini ve kafayı yine Esther ile Mikael'li.
"Hatırladım." Diye fısıldadım. Sonra daha yüksek bir sesle "Hatırladım."
"Neyi hatırladın?" Die sordu Klaus merakla. "Hanrik'i" dedim. Bir yandan kahkaha atıyordum ama bir yandan da gözlerin dolmuştu.
Bir şimşek daha "Ve Mikael'i." Gözümden bir damla yaş aktı "İşkence eden oydu sana. Kendimi nasıl onun önüne attığımı hatırlıyorum."
Klaus beni ne yaptığımı anlamayan bakışlarla izliyordu. "Tekrarlar." Dedim açıklamak ister gibi. "Bana o zaman da evlenme teklifi etmiştin. Ve o süre de bunlar olmuştu."
Onun boynuna atladım ve sıkıca sarıldım "Sen bir daisin Klaus. Nasıl hatırlayacağımı buldum."
Ondan ayrılıp koşarak yemek salonuna girdim. Rebekah ve Elijah hala oradaydı. Kendi aralarından tartışıyorlardı ki onların sözünü kestim "Sizi nasıl hatırlayacağımı biliyorum."
Rebekah ve Elijah'ın kafası aynı anda bana döndü. Rebekah'nın birden nasıl heyecanlandığı gözünden okunuyordu "Nasıl?" Diye sordu.
"Aynı şeyleri tekrarlayarak." Dedim. İkisine de birer bakış atıp "En güzel anlarımızı." Diye ekledim.
"Peki bunu nasıl yapacağız?" Dedi Elijah her zamanki ciddi ses tonuyla.
"Zamanla... Beraber vakit geçireceğiz ve bunları siz planlayacaksınız. Çünkü ben hatırlamıyorum. Aynısı olması gerekmez, sadece benzeri."
Rebekah kafasını yavaşça öne ve arkaya salladı "Harika bir fikir. Hemen düşünmeye başlamalıyız."
Elijah "Bence de." Diyerek onu destekledi.
"Harika o halde siz düşünün ben de gideyim." Dedim ve koşar adımlarla odadan çıktım.
Utanmasam hoplayacak, zıplayacak ve dans edecektim. Çünkü anılarımı hatırlama fikri o kadar güzeldi ki kaybettiğim o yılları bile unutabilirdim.Tabi eğer gerisinde güzel bir hayat yaşıyacaksam.
Heyecan ve mutluluktan gözlerim o kadar kör olmuştu ki yanımda duran hizmetçimi bile yeni fark etmiştim.
"Gidelim efendim." Dedi donuk bir sesle. Gerçekten çok sinir bozucuydu. Klaus'a etkisini kaldırmadını söylemeliydim. Klaus... Ona cevap vermemiştim. Neredeydi ki şimdi? Onu görmeliydim. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum ama görmeliydim.
"Klaus Mikaelson nerede?" Diye sordum hizmetçiye resmi bir sesle.
"Bu benim bilgim dahilinde değil efendim." Dedi yine aynı donuk sesle.
Derin ve sinirli bir nefes alıp "İyi... Beni odama götürür müsün lütfen?" Dedim.
"Buyrun..." Deyip önüme düştü ve yürümeye başladı. Uzun bir yürüyüşten sonra odama varmıştık.
Ve yine o büyük odadaydık. Hizmetçi ben odaya girdiğimde bile kapının önünde kalmıştı.
Odada gözüme çarpan büyük dolabı açıp içindekilere baktım. İçinde fazlasıyla elbise vardı. Benim bildiğim tarzdan bir az daha farklıydılar. Bir az daha süslü ve kabarık.
Bu çağa alışmak bir az uzun sürecekti sanırım.
Elime ilk gelen elbiseyi çıkarıp üstüme tutum ve aynaya baktım. Güzel bir elbiseydi. Aslında dolaptaki her elbise güzeldi. Bunları Klaus'un seçtiğine her şeyimin üzerin iddaya girerdim. Çünkü Klaus fazlasıyla zevkli biriydi.
Elbiseyi yerine bırakıp dolabı kapattım. Topuz yaptığım saçlarımı açıp buklelerimi serbest bıraktım.
Henüz saat çok erkendi ama ben sanki saatlerdir ayaktaymış gibi yorgundum. Sanırım iyi olmam bir az zaman alacaktı. Onca zaman bir hücrede yattıktan sonra fazlasıyla dinlenmeye ihtiyacım vardı.
Kendimi yatağın üstüne bırakıp gözlerimi yumdum. Uykuya ihtiyacım vardı...
***
Kapının açılma sesi beni uyandırdı. Kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Klaus yatağımın ucunda bana bakmış gülümsüyordu.Çok uzun süredir uyuyor muydum acaba? Yataktan kalkıp yanına gittim. Odanın karanlığında yüzü zar zor belli oluyordu çünkü tüm perdeler kapalıydı. Ama ben yine de karşımda yüzünün her detayını görüyordum. Çünkü ezberlemiştim onu.
"Cevap vermedin?" Dedi ama bu aslında bir soruydu.
Ne demeliydim? Ben bile emin değildim bunlar. Ellerini ellerime alıp parmaklarıyla oynamaya başladım.
Bunu gözlerine bakmamak için yapıyordum. Sadece ellerine bakıyordum. "Klaus bak..." Diye başladım cümleye ama devamı gelmedi.
Bir kaç öksürükle boğazımı temizlerken cümleyi kafamda toparlanaya çalıştım. ""Seni seviyorum ve hep yanında olucam. Bir sah gitmiycem. Ve eğer sen buranın kralıysan ben de kraliçesi olucam. Ama evlilik. En son evlenme kararı aldığımızda sonu hiç de iyi bitmemişti. Ve şimdi..."
"Sus." Dedi aniden. "Şimdi cevap verme. Şimdi cevap verirsen hayır diyeceksin. Biliyorum bunu zaten. Senden tek istediğim bir az düşünmen."
Dizlerini hafifçe kırarak boyunu benimkine eşitledi ve kafasını eğerek artık tamamen yere bakan gözlerime baktı. "Bana söz ver. Sadece bir az düşünmeni istiyorum." Diye tekrar etti.
Başımı hafifçe öne arkaya salladım. "Düşüneceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE