Merhaba arkadaşlar. Sanırım size ilk defa bu kadar uzun bi bölüm yazdım. Bu da kısa olabilir ama "GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE" nin en uzun bölümüydü.
Bu gün karneleri de aldık ve okullar tatil oldu. Karneleriniz nasıl?
Bu bölümü umarım beğenirsiniz. Lütfen daha çok yorum yapın. Görüşürüz...
İyi okumalar...
--------------------------------------------"Kol sana ne dedi?" Diye sordu Klaus bir süre sonra. Biz hala ormandaydık ama Elijah, Rebekah'yı götürmüştü.
Sorusuna karşı beni sardığı kollarının arasında rahatsız bir şekilde kıpırdandım. "Kol sana ne söyledi?" Diye bir kez daha sorduğunda "Önemli bir şey değil." Deyip geçiştirmeye çalıştım.
"Benim için önemli." Derken beni kollarımın arasından çıkartıp yüzüne bakmamı sağlamıştı.
"Gerçekten önemsizdi." Dedim. Gözlerime dürüst bir ifade yerleştirmeye çalışıyordum.
Ama ben mızmızlandıkça Nik sinirleniyordu. "Caroline! Söyle!" Dedi net bir şekilde.
"Bilmesen daha iyi." Dedim. Hala söylememeye çalışıyordum ama 'Önemli bir şey değil' saçmalıklarını geçip 'Bilmesen daha iyi' demeye başlamıştım.
"Bilmek istiyorum." Dedi yine aynı net sesle. Bakışları sertleşmişti ve ben onun gözlerine bakmaktan korkuyordum.
"Beni sevdiğini söyledi." Dedim kısaca. "Biliyordum!" Dedi sinirle. Beni kollarının arasından sertçe bırakıp ordan oraya yürümeye başladı. "O orospu çocuğunun seni hala sevdiğini biliyordum!" Diye bağırdı.
Göz altlarında damarlar oluşmaya başladığında onu kolundan yakaladım. Beni uğraşmak zorunda bırakmayıp bana döndüğünde "Önemli değil." Dedim. Yüzünü ellerimin arasına alırken "Bunun önemi yok. Ben seni seviyorum. Hep seni sevicem." Dedim.
Gözlerimin içine baktığında beline koyduğu ellerini indirip bakışlarını yumuşaklaştırdı. "Ben de seni seviyorum melek." Dedi.
Şimdi daha sakin gözüküyordu. İndirdiği ellerini belime doladığında hafifçe parmak ucuma yükselip dudaklarımızın buluşmasını sağladım...
Elijah;dan
Çadıra döndüğümüzde annem ve babam oradaydı. Babam oturduğu yerden kalkmadan sırayla ikimizin de yüzüne baktı ve "Ne mızırdırıp duruyorsunuz?" Diye sordu.Onunla sonra uğraşmaya karar verip kolundan tutup destek verdiğim Rebekah'yı yatağının üstüne yatırıp üstünü örttükten sonra "Biraz dinlen kardeşim." Dedim ve başına küçük bir öpücük kondurdum.
Başını yukarı aşağı sallarken bir yandan da ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerini yumdu.
Benden hala cevap bekleyen babamın ve annemin yanına gittiğimde "Ne bekliyorsun! Anlatsana!" Dedi babam sert bir sesle.
"Kol ve Finn gitti." Dedim onları suçlayan bakışlarımı üzerlerinden ayırmadan. "Nereye gittiler?" Diye sordu annem merakla. "Bizi bıraktılar işte. Senin onları çevirdiğin şey yüzünden bizi bırakıp gittiler." Diye bağırdım. "Cehenneme kadar yolları var." Dedi babam umursamaz bir sesle.
Annemin üzüldüğünü hissettiğime yemin edebilirdim. Ama belli etmiyordu. "Sizin de cehenneme kadar yolunuz var!" Diyip sinirle yanlarından kalktım.
Sinirli bakışlarını bir süre üstümde hissetsem de umursamamıştım.
Yatakların olduğu ve Rebekah'nın çoktan uykuya daldığı bölüme geçip kendi yatağımın üstüne oturdum ve bacaklarımla bağdaş kurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE