-7-

2.3K 113 9
                                    

Arkadaşlar elimden geldiğince uzun bir bölüm yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Yorumları bekliyorum... Öptüm...

NOT: Multimedia'da Mikael var...
--------------------------------------------
Klaus'un gözlerinden kendiminkileri ayırıp bedenimi geriye doğru ittirdim ve "Seni seviyorum." Dedim. Bir akşamda bunu üçüncü söyleyişimdi. Ama bunu söylemeye doyamıyordum. Klaus söylediklerimden sonra küçük bir kahkaha atıp "Ben de seni seviyorum melek." Dedi.

Gözlerimi bir kez daha onun gözlerine kilitledikten sonra "O bütün korkunç ve karanlık yanın içinde çok mükemmel bir kalp var. Kendini canavar olarak görüyorsun ama değilsin. Sen özenerek yaratılmış ve insanların böyle bir mükemmelliği görebilmesi için cennetten gönderilmiş bir erkek meleksin." Dedim. Küçük bir kahkaha daha attı ve sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ben de dudaklarımı aralayıp ona eşlik ederken gözlerimi kapattım ve anın tadını çıkardım. Gözlerimi kapadığımda gördüğüm karanlığın yerinde rengarenk ışıklar vardı.

Ama maalesef bu mükemmel an sitemle "Çok yakışmışsınız" Diyen erkek sesiyle bölündü. Klaus'tan ayrılıp sesin kaynağına baktım ama aslında buna gerek yoktu. Sesin kime ait olduğunu biliyordum. Bu Kol'du. Gözlerinde acı vardı. Aynı dün akşam Klaus'un gözlerindeki gibi. Onu ümitlendirmiş olabileceğimi düşündüm. Aynı Elijah'ın bana söylediği gibi. Belki de aramızda bir şey olabileceğini hissetmişti. Ben bencillik yapıp acımı onunla giderirken o benden hoşlanmıştı belki de. Oysa benim için o çok iyi bir arkadaş olmuştu o süreçte. Hatta belki Rebekah'dan bile iyi.

Dudağımı dilimle ıslatıp Klaus'a döndüm ve "Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" Dedim. Klaus aradaki gerginliği ve nedenini anlamış olucak ki elini yumruk şeklinde sıkıp öfkeyle Kol'a baktı. "Bırakamam." Dedi. Elimle kolunu kavrayıp ilgisini üstüme çektim ve "Klaus git." Dedim. Ciddiyetimin farkındaydı. Ve kabul etmek zorundaydı "Sadece çadırdın içinde olucam. İki dakika sonra da çıkıcam." Dedi ve içeri girdi.

O içeri girdikten sonra Kol gergin bir şekilde bana doğru gelip "Onu seviyor musun?" Diye sordu. Başımı yukarı aşağı salladım. Bunun üstüne bir az daha yaklaşıp "Madem onu seviyordun bana neden ümit verdin?" Diye sordu. Sinirli ve soğuk çıkan sesine karşı gözleri dolmuştu. Güçlü gözükmeye çalışıyordu ama ağlamak üzereydi.

O bana yaklaştıkça ben uzaklaşıyordum ve bir andan mantıklı cümleler üretmeye çalışıyordum. Elimi onu sakinleştirmeye çalışır gibi ona doğru yavaşça sallayarak "Bak bana karşı çok iyiydin ve çok iyi bir arkadaş oldun. Ama bu kadar. Dahası yok." Dedim. Yağmur durduğu için tek çıkan ses bizimkisiydi.

Kol sesli bir kahkaha atıp "Arkadaş mı?" Diye sordu. Ben açıklama yapmak için ağızımı açmıştım ki çadırın içinde bir tahtanın kırılma sesi geldi ve ardından "Sen kardeşin kadar iyi değilsin. Sen kimsin?" Diye bağıran Mikael Mikaleson'un sesi duyuldu.

Kol ile kendi derdimizi unutup içeri doğru koştuk. Mikael yine ona vuruyordu ve o yine çaresiz gözüküyordu. Mikael bizi görünce Kol'a döndü ve beni göstererek "Onu seviyor musun?" Diye sordu. Kol "Baba..." Diyip sorusunu cevapsız bırakmaya çalışsa da Mikael bu sefer bağırarak sorusunu tekrarladı.

Kol'da ondan korkmuş olucak ki "Seviyorum." Diye bağırdı. O an kimse benim hissettiklerimi umursamıyordu tabi. Mikael, Klaus'a geri dönüp "Gördün mü. Sen hem canavar, hem pisliksin. Kardeşin senden çok daha iyi Klaus." Diye bağırdı ve yüzüne bir yumruk salladı. Esther Mikael'in kolundan tutup onu durdurmaya çalışınca Mikael onu da ittirdi. Çadırın içinde Elijah yoktu. Rebekah ve Fin ise ağlayan Hanrik'i sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Hanrik giderek daha çok korkmaya başlayınca Rebekah ve Finn onu çadırdan çıkardılar.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin