Umarım beğenirsiniz... İyi okumalar...
--------------------------------------------
Caroline'dan
5 gündür Klaus'tan haber alamamış ve endişelenmeye başlamıştım. Rebekah, Elijah, Kol, Finn... Hiç biri yoktu. Sadece Esther ve Mikael'in arada ormandan geldiklerini görüyordum. İlk önce yas tuttuklarını zannetmiştim. Ama artık işin içinde başka bir şey olduğuna emindim.Ayrıca kasabada fazlasıyla kayıp ve hayvan saldırısı olmaya başlamıştı. Çok fazla tanıdığım insan kaybolmuş veya ölmüştü. Bu yüzden kimse çadırından çıkmıyordu. Esther ve Mikael hariç.
Bir kaç gün önce Tatia'nın da ölüsü bulunmuştu. Bilekleri ve boğazı kanlarla kaplıydı. Doğrusu onun için üzülmüştüm. Elijah'ın ona veda etmeye gelmemesi Mikaelsonlara bir şey olduğunun kanıtıydı.
İşte bu yüzden bu akşam onları bulmaya gidecektim. Onlar için endişeleniyordum. Bu yüzden akşam Esther'i takip edecektim.
Hava karardıktan 1 saat sonra annem benimle sohbet etmeyi bırakmış ve yatağına gitmişti. Ben de onu ne kadar yalnız bırakmak istemesem de pelerinimi üstüme geçirdim. Esther'in de çadırdan çıktığını gördüğümde bir az gerisinden giderek onu takip etmeye başladım.
Şu büyülü güçleriyle beni fark etmesinden çok korksam da bunu yapmak zorundaydım. Bir kaç kez beni hissetti ama sonra önüne dönüp yürümeye devam etti.
Sonunda bir mağaraya varmıştık. Mağaraya girmek yerine içeriden gelen sesleri dinledim. "Kontrol etmeyi öğrenmek üzeresiniz. Yakında sizi buradan çıkaracağım." Dedi Esther'in sesi. "Artık girmek istiyorum." Diye cevap verdi Rebekah ağlamaklı bir sesle.
"Bizi öldürdün sen!" Diye bağırdı Klaus. Sesi gerçekten çok korkunç çıkmıştı. "Hayır. Sizi kurtardım ben." Diye düzeltti Esther.
"Senin yüzünden nerdeyse tüm kasabayı öldürdük." Diye bağırdı Elijah. "Kan içen yaratıklara çevirdin bizi." Diye destekledi onu Kol.
"Ben yeniden gün ışığını hissedebilmek istiyorum." Dedi Rebekah. Diğer kardeşler sinirliydi ama Rebekah üzgündü. Çünkü biliyordum. O insan olmayı severdi. Güneşi, çiçek toplamayı çok severdi. Bir aile isterdi. Onlara ne yapmıştı böyle? Neydi onlar?
"Senden nefret ediyoruz." Diye bağırdı Finn. Konuştukları şeyler beni gerçekten korkutuyordu. İnsan öldürmek? Kan içmek? Bunlar çok korkutucu şeylerdi? Neler olduğunu anlamıştım ama mantıklı gelmiyordu. Onlara bir büyü mü yapmıştı?
Esther nefret dolu sözlere hiç bir yorum yapmadan "Size yeni bir yemek getiririm." Dedi ve mağaradan ayrıldı. Bir süre içeri girip girmemek konusunda kararsız kaldım. Ama sonra sevdiğim adam ve arkadaşlarıma olan sevgim korkuma üstün geldi ve içeri girdim.
Mağaranın merkezine geldiğimde onları görmüştüm. Hepsi kan içindeydi. Ve mağarada bir iki ceset vardı. Diğerleri gömülmüş olmalıydı. Gözlerim korkudan yaşlarla dolarken Klaus "Caroline çık buradan!" Diye bağırdı. Ben ne olduğunu anlayamamıştım ki hepsinin gözlerinin altındaki damarların belirginleştiğini gördüm bu gerçekten korkunçtu.
Hepsi benim üstüme doğru yürürken Klaus insan üstü bir hızla beni kollarımdan yakaladı ve aynı hızla mağaradan dışarı çıkardı. Ben yere düştüğümde o da üstümdeydi. Kokumu aldığında onun da gözlerine kardeşleriyle aynı şey oldu. Korkarak altından sıyrıldım ve ayağa kalktım. Küçük adımlarla geri giderken o da bana doğru geliyordu. "Caroline kaç!" Diye bağırsa da ben kaçmadım.
Küçük adımlarla geri geri gidiyordum ki sırtım bir ağacın gövdesine çarpınca durdum.Klaus'la ramızda ancak burun mesafesi kaldığında "Lütfen!" Dedim titrek bir sesle. O boynuma doğru yönelirken "Benim Caroline. Sevdiğin kız. Senin Caroline'ın."
Uzayan dişlerini boynuma geçirdiğinde "Kontrol edebilirsin. Lütfen yapma." Dedim. Canım çok acıyordu ve içimdeki tüm kanın çekildiğini ve öldüğümü hissediyordum. "Klaus lütfen benim için. Benim ve beneğimiz için dur." Dedim sonra daha titrek bir sesle "Ölüyorum." Diye ekledim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE