Umarım beğenirsiniz arkadaşlar.
İyi olumalar...
NOT:Multimedia'da Rebekah var.
-------------------------------------------
Rebekah'nın gözleri hızla etrafı tarıyordu. Korkmuştu ve soluk soluğaydı. Ben ise sadece onu uzaktan izliyordum.Dudakları susuzluktan kurumuş ve çatlamıştı. Garip gözlerle etrafına bakan Rebekah'ya elimi uzattığımda tabutun içinde doğruldu.
Gözlerinde yaşlar birikmişti ve kurumuş dudakları titriyordu. Fazla çaresiz gözüküyordu.
Yüzünde küçük bir tebessüm belirirken "Caroline! Beni sen uyandırdın! Teşekkür ederim." Dedi.
Duygu karmaşası yaşıyor gibiydi. Benim hiç yaşamadığım duyguların hepsini bir anda yaşıyordu.
Öfke. Mutluluk. Üzüntü. Korku. Ve daha bir sürü duygu.
Titrek kollarıyla tabutun kenarlarından güç alıp dışarı çıkarken ben de ona yardım ettim.
Bu sırada etrafımızdaki üç kafesi yeni fark etti. Bağırmaya halleri kalmamış üç 'ne olduğunu bilmediğim' şeyleri.
"Bunlar da kim?" Diye sordu etrafında bir tur dönerken. "Ve biz neredeyiz?" Diye ekledi.
Rebekah'yı baştan aşağı süzerken "Bunların kim olduğunu bilmiyorum." Dedim. Rebekah'nın üstünde bu döneme ait olmayan bir elbise vardı. "Ve İngiltere'deyiz. 1490 yılı." Diyerek ikinci sorusuna da cevap verdim.
Yılı da söylemiştim çünkü içimde Rebekah'nın çok uzun süredir orda olduğuyla ilgili bir his vardı. Ve tam tahmin ettiğim gibiydi "1490 mı?" Diye sordu Rebekah şaşkınlıkla.
"Evet... Evet... Şeytani abin Klaus seni yıllardır burada tutuyordu falan...
Hadi şimdi gidip sana yiyecek bir şeyler bulalım." Dedim ve mahzenden çıkmak üzere arkamı döndüm.
Ben yürüyordum ama Rebekah'nın arkamdaki varlığını hissedemiyordum. Sıkılmış bir ifadeyle Rebekah'ya döndüğümde diğer tabutu incelemekte olduğunu gördüm.
Ona doğru bir kaça adım atarken "Açma onu." Dedim. Ama Rebekah beni dinlememiş ve kapağı kaldırmıştı bile.
Tabutu açtığında küçük bir çığlıkla geri çekildi. Bu bir kaç dakika önce kendisinin yattığı tabuta çarpmasına neden olmuştu. İçten içe Rebekah'ya küfür ederken yanına gittim.
Tabutun kapağını tutup sertce kapattım. Rebekah bir köşeye sinmiş iki saattir gözünde biriktirdiği yaşları serbest bırakmıştı. Hadi ama! Ben onu mızmızlanıp dursun diye bu lanet tabuttan çıkarmamıştım!
Kolunu tutup onu sindiği yerden sertce kaldırdığımda "Ne yapıyorsun sen?" Diye bağırdı. Bu sert çıkışının üstüne kolunu bırakırken "Beni dinle Rebekah! Sen burada uyurken çok olay oldu! Ben artık senin tanıdığın Caroline değilim. Başıma gelen her kötü olayda bir kenara çekilip ağlamıyorum. Orada yatan bin Finn sağolsun duygularımı kapattım ve şu an senin canımı sıkıp durmanı kaldıramam! Anladın mı?" Dedim tek solukta.
Rebekah şaşkındı. Sert bir şekilde yutkunup başını sağladığında "Güzel! Şimdi yürü de sana hem giyecek bir şeyler hem de yiyecek bir şeyler bulalım. " Dedim.
Bu sefer ben mahzenden çıkarken o da arkamdan geldi...
***
Koridorlardan Rebekah'yı kimseye göstermeden geçirdikten sonra odama varmıştık. Kimseye görünmemiştik çünkü şimdi kimseyi tehdit etmekle veya açıklama yapmakla uğraşamazdım.Kapıyı açtığımda ilk ben içeri girdim. Hala yatakta yatmakta olan Kol'u gördüğümde derin bir of çektim. Neden hala buradaydı?
Rebekaha şaşkınlıkla bir Kol'a bir bana bakarken "Kol'la mı yattın?" Diye sordu. Kol ise sadece "Rebekah?" Diye bilmişti sorar gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE