Merhaba arkadaşlar. Biliyorum çok kısa bir bölüm oldu. Ama bu olayında olmasını istiyordum ve bunu ancak böyle kısaca yazabildim. Yeni bölüm Çarşamba. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
----------------------------------------------------------------------------------------Klaus'tan;
Düellolardan 1 gün sonra:"Dayanamıyorum artık!" Diye bağırdım. "Arık hatırlamasını istiyorum. Hatırlamasını ve yeniden benimle mutlu olmasını istiyorum."
Elijah kol düğmelerini ilikleyerek bir kaç adım bana yaklaştı. "Bu onun suçu değil Klaus. Hatırlayamamasının tek bir sorumlusu varsa o da sensin. Ayrıca o kadar uzun bir süre öyle bir hayat yaşadıktan sonra gayette güzel uyum sağladı. Şimdiden beni ve Rebekah'yı hatırladı. Geriye kalan her şeyi hatırlaması da an meselesi." Dedi.
Neden herkes bana karşı cephe almış gibiydi? Elijah, Rebekah... Herkes Caroline'ın tarafındaydı.
'Ona bir az zaman ver Niklaus. Düzelecek.' DÜZELECEK. Bunu duymaktan sıkılmıştım artık.
Her şeyi unutmasının benim suçum olduğunu zaten biiyordum. Bunun vicdan azabını çekerken, bir de evlenme teklifime vereceği cevabı beklemek oldukça zordu.
Bir az eğlenmeye ihtiyacım vardı. Bu odayı kanı son damlasına kadar çekilmiş cesetlerle doldurmak istiyordum. Bu belki bir az rahatlamamı sağlardı.
Ama 'ahlaklı' bir karaktere sahip olan 'asil' abim Elijah buna izin vermemekte ısrarcıydı. Önüme sürekli engeller koymasından sıkılmıştım.
Aslında onun gereksiz engellerini kolaylıkla geçip bu odayı istediğim gibi cesetlerle doldurabilirdim. Ama bunu ek başına yapmak eğlenceli olmazdı. Bana Elijah'dan çok daha eğlenceli biri gerekiyordu.
Zaten Caroline'ın tüm hafızasını yerine getirmek için harika bir planım vardı ve bunu yarın uygulayacaktım. Beni zaten hatırlıyor olduğu için planımı işletmek daha kolay olacaktı. Bundan önce bir az gevşemek benim de hakkımdı.
"Çok sıkıcısın, SEVGİLİ abicim." Diyerek hızlı adımlarla odadan ayrıldım.
İçimde Caroline'ın herkesi unutup beni unutmamış olmasının gururuyla ve yüzüme yansıttığı gülümsemeyle zindanlara indim.
***
Kapıyı sertçe açıp içeri girdim. Belki bu işten sonra Marcellus'la bir az zaman geçirmeliydim. Yanında Rebekah ve Caroline vardı. Ve bu onun için gayet sıkıcı olmalıydı.
Kız kardeşim ve sevdiğim kadın bir araya gelince çok konuşuyorlardı. Ve ben bile onların yanında durmak istemiyordum.
Eskiden Caroline'ın durduğu hücreye baktım. Ona yaptıklarım için bir yandan kendimden nefret ediyor bir yandan da hak ettiğini öne sürüyordum.
Caroline her zaman kendimle çelişmeme yol açmıştı zaten. İnatçı bir kadındı ve inatçılığıyla seni aslında olmayan şeylere bile ikna edebilirdi.
Örneğin onun yanındayken iyi bir adam olduğuma ikna oluyordum. Ama bu seferkini o yapmıyordu. Ben kendi kendime yapıyordum.
Bakışlarımı hüceden ayırıp hemen karşısında duran tabuta çevirdim.
Kapağını hızla kaldırdım. -Böyle ani kararlar vermek tam da bana göreydi- Ve hançeri en eğlenceli kardeşimin göğsünden çıkardım.
Vücudundaki tüm damarlar kayboldu ve gözlerini açtı.
-Kol'u çıkarsam da Finn'i tabutundan asla çıkarmazdım. Zaten bu yüzden o bizden kilometrelerce uzaktaydı.-
Yavaşça doğruldu ve etrafına bakındı. Gözleri beni bulduğu zaman yamuk bir şekilde gülümsedim. "Merhaba Kol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE