Merhaba. Bu bölüm bir az uzun geldi biliyorum ama bu perşembe rn yakın arkadaşımın doğum günüydü. Bu nedenle perşembe ve cuma onda kalıp, cumartesimin çoğunu da orada geçirdim. Bu yüzden yazamadım. Ve fark etmişsinizdir ki, bu benim standartlarıma göre bir az uzun bir bölüm. Bu yüzden yazmam 2 günümü aldı. Ama sonuçta işte yeni bölüm. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
NOT:Multimedya'da Dahlia var...
----------------------------------------------------------------------------------------"Hanrik!" Diye bağırdı Rebekah kendini tutamayarak. Ama Hanrik onu umursamadı. Kendinden bahsedildiğini bile bilmiyor gibiydi.
Rebekah'ya temkinli bir kaç adımla yaklaşıp fısıldadım "İsmini bilmiyor. Paul olduğunu sanıyor."
Rebekah yavaşça başını öne arkaya salladı.
Bu sırada Dahlia bize doğru bit kaç adım attı. Daha çok bana doğru. "Tatlı güzel kız. Caroline. Oğlun sana gerçekten de çok benziyormuş. Tabi babasına da."
"Oğlumu ver Dahlia!" Diye bağırdım onu umursamadan.
Ama o bunun üstüne sadece kahkaha attı. "SENİN oğlun mu?" Dedi yüzündeki gülümsemeyi silmeden. Bu sırada Hanrik dikkatlice beni izliyordu. Koşarak yanına gitmek ve ona sarılmak istiyordum. Ama yapamazdım, remkinli davranmalıydım. "Onu sen doğurmuş olabilirsin Caroline. Ama onu ben büyüttüm. Ve o bana ait."
Bu sözler Klaus'un sinirinin son noktasıydı artık. Hızla Dahlia'ya doğru koştu ve o henüz kaçmaya imkan bulamadan boynunu kırdı.
Ve Dahlia'nın cansız bedeni yere yıkıldı. Ölmüş müydü yani? Fazla kolaydı. Bir peri masalının mutlu sonu. Ama maalesef asırlara dayanan yaşamımda öğrendiğim bir şey varsa o da bizim hikayemizin peri masalı olmadığıydı.
Klaus, Dahlia'nın cansız bedenine çarpık bir gülümsemeyle bakarak "Şimdi kimin oğlu cadı?" Dedi. Ve başını kaldırıp Hanrik'e baktı.
Ama Hanrik gülümsemiyordu. Dahlia'yı öldürdüğümüz için kızgın değildi. Başka bir sorun vardı.
Koşabildiği kadar hızlı bana doğru koştu ve bana sıkıca sarıldı. "Bir gün beni bulacağınızı biliyordum anne." Dedi. Ama hala sesi titriyordu. Korkuyordu.
Benim kollarımdan ayrılıp Klaus'a döndü "Ama şimdi baba... Onu kızdırdın."
*
Dahlia'ya uyanmadan bize tün hikayeyi anlattı. Dahlia'dan sonra hikayeyi bir de ondan dinledik. Hayat benim küçük oğlum için bir kabustu. Tabi şimdi küçük değil 18 yaşındaydı. Bu büyü yaklaşık olarak o 11 yaşındayken başlamıştı. Ama 100 yıl uyuyup bir yıl uyandığı için ancak bu kadar büyüyebilmişti. Şimdi tam benim dönüştüğüm yaştaydı.
Ayrıca ölümsüzlüklerini sadece bu uyku büyüsü sağlamıyordu. Onlara hiç bir şey zarar veremiyordu. Yani Dahlia ölmemişti ve kızgındı.
Bu yüzden Hanrik bize bunları anlatır anlatmaz Dahlia'yı sıkıca bağladık. Bu iplerin onu tutacağından kuşkulu olsak da...
"Peki ya Freya?" Diye sormuştu Rebekah, Hanrik sustuğunda.
"Öldü." Dedi Hanrik. "Yani ölmüş. Dahlia bana sahip olduğunda ona ihtiyacı kalmamış ve içindeki tüm gücü çekip onu öldürmüş."
Bunun üstüne biz de ona kendi hikayemizi anlattık. Klaus bu bölümde fazla sıkılgan ve sabırsızdı. Sanki bunun çok gereksiz olduğunu düşünüyor gibiydi. Muhtemelen onun önceliği Dahlia'yı öldürme planını yapmaktı.
Ben de bu planı ne kadar gerekli bulsam da oğlumla vakit geçirmek için hiç bir fırsatı kaçıramazdım artık. Zaten yeterince zaman kaybetmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE