Kısa bir bölüm oldu ama bu günlük benden başka bir şey çıkmadı. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...
Sabah uyandığımda ilk önce nerede olduğumu anlamadım. Gözlerimle tavanı taradım. Çatı katındaya benziyordum. Sağıma baktığımda mışıl mışıl uyuyan Klaus'u gördüm ve o akşam olanları hatırladım.
Tanrım nasıl bir hata yapmıştım! Klaus beni kandımıştı. Oysa ondan nefret ediyordum...
Burdan gitmek zorundaydım. Hatta mümkünse bu gece olan her şeyi unutmalıydım. O artık benim düşmanımdı. En azından Elena'yı öldürmekte ısrarcı davrandığı sürece.
Yanından kalktığım anda mutlaka hissederdi. Ama ben de onunla baş edebilecek kadar hızlıydım.
Bir çırpıda yataktan kalktım ve çatı katının küçük penceresinden kaçtım. Arkamda bıraktığım tek şey buhulu cama yazdığım nottu. "Ben senden nefret etmeyi seçiyorum. Kalbimde yer işgal etmendense aklımı kurcala daha iyi. Hoşçakal."
Nerde olduğumla ilgili hiç bir fikrim yoktu ama yolumu bulmam uzun sürmedi. Bu sırada evin yolunu iyice ezberledim.
Doğruca Salvatore köşküne gittim. Artık kendi evimin yolunu unutmuş gibiydim. Durmadan Salvatorların evine gidiyordum.
Kapıdan içeri geçenlerde aldığım anahtarı kullanarak girdim. Tahmin ettiğim gibi Elena gece orada kalmıştı.
Stefan, Damon ve o salonda oturuyorlardı.
Kendimi yanlarına attım. Ve dün geceden kalan anılarımın içinden seçmeceler anlattım. Sadece konuştuğumuz kısımları tabi ki.
"Belki bir de ben kendi yöntemimle denemeliyim." Dedi Damon.
"Ben de varım." Dedi Stefan. Aynı anda ayaklandılar.
Klaus'un canını yakmalarıyla ilgili bir itirazım olmadı. Ama tabi ki itiraz ettoğim bir şey vardı. Sonuçta ben Caroline Mikaelson'dum.
"Ben de geliyorum." Dedim arkalarından koşarken.
Damon bana dönüp gölerini devirdi "Sen burada kal sarışın bence bu iş için uygun değilsin. Aleric'i ara."
Cebimden telefonumu çıkarıp Elena'ya dönerken "Ukala." Diye mırıldandım. Haklı olmasından nefret ediyordum.
*
Aleric'i arayıp onu adrese gönderdikten sonra Elena kahve hazırlamak için mutfağa gitti.
Elinde iki fincanla salona döndüğünde sordu "Onu nasıl sevdin?"
Bir an dona kaldım. Kahveyi elime alırken bir an sorusunu kafamda yorumladım. "Klaus'u kastediyorsun?" Dedim emin olmak ister gibi.
Elena başını salladı "Böyle iğrenç bir insana neden aşık olursun ki?"
"Çünkü ben Klaus'un içindeki iğili gördüm." Dedim. Bu verebileceğim en samimi yanıttı. Ondan nefret eden, canavar olduğunu savunan onca insana rağmen ben onun kalbinin derinliklerindeki iyiliği görmüştüm. Ve benim gibi bir köylü kızı için o iyiliği içinden çıkarabilmek çok heyecan vericiydi.
Kahvemi orta sehpaya bıraktım. Hazır yapacak hiç bir şey yokken arkadaşlarla bir az konuşmak güzel olurdu.
"Stefan'la nasıl gidiyor?" Diye sordum merakla.
Elena tebessüm etti. "Gerçekten harika." Dedi "Olan onca şeye rağmen yanımda olduğunu ve fikirlerime saygılı olduğunu bilmek güzel."
"Peki ya Damon?"
Yüzündeki gülümseme hemen kayboldu "Saçmalıyorsun Caroline!" Dedi ani bir şekilde "O, Stefan'ın kardeşi sadece."
Elena, ne zaman Damon'a karşı olan hislerine karşi dirense o zaman karşılaştıkları ilk günü hatırlıyordum. Damon Salvatore'u gördüğüm için çok heyecanlanmıştım o gün.
Elena nasıl da hayran kalmıştı o gün Damon'a. Sadece hatırlamıyordu.
Derin bir iç çekti. "Matt'le ayrıldığınızı duydum." Dedi konuyu değiştirmek ister gibi. "Çok hızlı oldu. Daha birlikte olduğunuzu yeni öğrnemiştim ki ayrıldığınız haberini aldım."
"Benim için de çok hızlıydı." Diye cevap verdim. "Aslında hiç olmamalıydı. Kalbim Klaus'tan başkasını o şekilde sevmeyi asla başaramadı."
Elena gözlerini devirdi. Doğal olarak Klaus'u sevmiyordu.
Etrafı derin bir sessizlik almıştı ki kapının ani bir şekilde açılma sesi bunu bozdu. Damon ve Stefan dönmüş olabilir miydi?
Ama hayır. Bu bir kız sesiydi. Harika bir ingiliz aksanıyla konuşuyordu "Caroline Mikaelson?"
Elena henüz olayı kavramaya çalışırkeb ben konuşanının kim olduğunu anlayıp giriş holüne geçmiştim bile.
Karşımda Rebekah duruyordu. Fazlasıyla değişişti. Dalgalı saçlarını düzleştirmişti. Üstüne mor bir büstiyer giymişti ama hala bir zamanlar tanıdığım kız kardeşim gibi bakıyordu.
Gözlerimin içinin güldüğünü hissetmem hiç zor değildi.
Koşark yanına gittim ve ona sıkıca sarıldım. Oda beni kollarıyla sıkıca sardı. "Seni çok özlemişim kardeşim." Dedi.
Bu sırada bir erkek sesi kapı eşiğinden konuştu "Kızı bırak da bir az ben sarılayım Bekah."
Rebakah'nın omzuna gömdüğüm kafamı kaldırıp kapıya baktım. Rebekah gülümseyerek beni bıraktı ve gitmeme izin verdi.
Ben de Kol'a sıkıca sarıldım. "Ah taneım Kol!" Dedim fısıldayarak "Çok uzun zaman oldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE