Yeni bölüm geldi. Umarım beğenirsiniz. Kısa zamanda bir tane daha gelir diye düşünüyorum. Yorumlarınızı bekliyorum.
İyi okumalar...
--------------------------------------------Bir süre yüzüme anlamsızca baktıktan sonra "Nasıl böyle bi hata yapabildin?" Dedi şaşkın bir şekilde.
Ellerimi karnıma bastırdıktan sonra "Ben bebeğimi bir hata olarak görmüyorum." Dedim. Bunu söylemem doğru muydu bilmiyordum. Ama içimden geleni söylemek zorundaydım.
"O mu bir hata değil?" Diye bağırdı karnımı göstererek. Onun söylediklerine karşı istemsizce ellerimi karnımın üstüne bir az daha bastırdım. "O benim parçam anne. Benim ve sevdiğim adamın küçük umudu."
"Sen bir canavarın çocuğunu doğuracaksın. Ve o bebekte bir canavar olucak." Dedi. Sözleri artık beni üzmüyor aynı zamanda sinirlendiriyordu.
"O benim bebeğim ve biz hiç bir yere gitmiyoruz. Bebeğim ve ben burada babasının yanında kalıyoruz. Sen istediğin yere git." Dedim. Söylediğim an söylediklerimden pişman olmuştum.
"Öyle demek istemediğimi biliyorsun. Seni asla bırakmam." Dedi. Sonra bana bir adım yaklaştı ve "Ama bir gün gelecek seni, beni hatta bebeği öldürecekler. Onlar kontrolsüz." Dedi.
"Bizi öldürmeyecekler. Biz burada kalıcaz." Dedim net bir şekilde ve gecenin karanlığında kendimi çadırdan dışarı attım.
Bir süre kampta yürüdükten sonra ulu ağacın önüne oturdum ve ellerimi karnımın üstünde birleştirdim. Hafifçe öne doğru eğilip "Sen üzülme bebeğim. Biz çok mutlu olucaz. Babam, ben ve sen. Hatta büyük annen bile çok sevecek seni. Sana söz veriyorum." Dedim fısıldar bir şekilde.
Bir süre daha orda oturduktan sonra rahatlamıştım. Çadıra geri döndüğümde annem hala uyumamıştı.
Benim gelmemi beklediği çok belliydi. Ben onu geçip geceliğimin içinde bulunduğu sandığıma yöneldiğimde "Burda kalıcaz." Dedi ve beni durdurdu.
Ona döndüğümde devam etti "Senin için hepimiz burada kalıcaz. Üçümüz de. Sen, ben ve bebeğin. Umarım düşündüğün gibi olur. Umarım sana olan sevgileri açlıklarından üstün gelir." Dedi.
"Gelicek." Dedim kendimden emin bir şekilde. Sonra da "İyi geceler annecim." Dedim ve sandığıma dönüp geceliğimi çıkardım.
Geceliği üstüme geçirdikten sonra bembeyaz çarşafın içine girip kendimi uykuya teslim ettim.
Sabah uyandığımda annem yoktu. Şifahaneye girmiş olmalıydı.
Yatağımdan kalkıp üstüme öylesine bir elbise geçirdikten sonra saçlarımı ellerimle düzelttim ve çadırdan çıktım.
Bir az dolaşırım diye düşünmüştüm. Kendi başıma. Ormanın derinlerinde yürüyordum ki Elijah'ın sesi kulaklarımı doldurdu "Gitmek zorunda değilsiniz."
"Zorundayız. En azından ben öyleyim." Dedi Kol. Bunlar neden bahsediyorlardı? Adımlarımı hemen seslerin geldiği yöne çevirdim. Sadece kendi halimde bir gün geçirmek istemiştim. Cidden bu, bu kadar zor muydu?
Seslerin geldiği yere ulaştığımda tüm Mikaelson kardeşlerini bir arada gördüm. Kol ve Finn'in sırtında bir kaç bohça vardı.
Beni görebilecekleri bir mesafeye gidip "Ne oluyor burada?" Dedim. Tüm gözler bana çevrilirken Rebekah konuştu "Gidiyorlar."
"Gidiyorlar mı?" Dedim sorar gibi. Kol başıyla beni onayladı daha sonra sözleri de bunu destekledi "Gidiyoruz."
"Veda etmeden mi?" Diye sordum. "Sana veda etmeye hakkım yok." Dedi. Gözlerime bakamıyordu.
"Sizi özliyeceğim." Dedim. İstemsizce gözlerim dolmuştu. Tüm kardeşler birbirlerine sarıldıktan sonra "Keşke annem ve babama da veda etseydiniz." Dedi Elijah. "Onlara veda bile etmem ben." Dedi Finn. Kol "Ben de öyle." Diyerek destekledi kardeşini.
Ben de sarılmak için Kol'a doğru yöneldiğimde bir adım geriye gitti ve "Olmaz." Dedi. "Güven bana." Deyip ona bir adım daha attığında kollarını açtı ve ona gitmemi bekledi. Kollarının arasına girdiğimde kokumu içine çekti. "Sorun yok." Dedim. "Biliyorum." Dedikten sonra kulağıma doğru eğildi ve benden başka kimsenin duymayacağı bir şekilde "Seni çok sevmiştim güzellik. Bunu asla unutma." Dedi. Gözlerimden bir kaç damla yaş akarken "Seni özliycem. Ve muhtemelen bu kısacık insan önrümde seni bir daha göremeyeceğim." Dedim.
"Umarım görebilirsin." Dedi Kol ve bir kez daha kokumu içine çekip beni kollarının arasından bıraktı.
Bu sefer Finn'in yanına gidip ona sıkıca sarıldım. "Seni de özleyeceğim." Dedim tatlı çıkmasına çalıştığım bir sesle. Göz yaşlarımdan dolayı sesim boğuklaşmıştı. "Ben de seni özleyeceğim sarışın." Dedi ve sonra beni kollarının arasından ayırdı.
Bir kaç adım geriye atıp Klaus'un yanına geçtiğimde. "Pekala. Gitme vakti geldi." Dedi Kol buruk bir gülümsemeyle. Herkesin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. İkisi de el sallayıp arkalarını döndüklerinde kendimi tutamayıp "Benim yüzümden mi gidiyorsunuz?" Diye sordum.
Kol ve Finn yeniden bize döndüler. "Senin gibi saf insanlara zarar vermemek için gidiyoruz." Dedi Kol. "Şahsen ben kardeşimi yalnız bırakmamak için gidiyorum." Dedi Finn küçük bir gülümseme eşliğinde.
Sonra ikisi de yeniden arkasını dönüp yürümeye başladılar. Ben göz yaşlarımı bastırmaya çalışırken başımı Klaus'un göğsüne gömdüm. O da benim saçımı okşadı.
"Sizi seviyorum." Diye bağırdı Rebekah. Kol ve Finn aynı anda ellerini kaldırıp selam verdiler.
Uzun süre onların gözden kaybolmasını bekledik. Rebekah'nın ağlama sesleri çok net bir şekilde duyulurken Klaus ve Elijah sessizce ağlıyorlardı.
Ne derse desin Kol'un benim yüzümden gittiğini biliyordum. Bana zarar vermiş olmasaydı gitmezdi.
Gerçekten harika bir insandı. Harika bir dost. Finn'de aynı şekilde. Belki de kardeşlerin en iyisiydi. Hanrik öldükten sonra en safı bile sayılabilirdi.
Onlara ne kadar üzülsem de aklıma yeni bir soru takılmıştı. 'Bu kısacık insan önrümde seni bir daha göremeyeceğim.' Demiştim Kol'a.
Ben çok kısa bir ömüre sahiptim. Klaus sonsuza kadar yaşarken ben onun gözü önünde yaşlanacak ve ölücektim. Beni sevmeyi bırakacaktı belki de ben yaşlandığımda. Bu düşünce beni çok korkutuyordu.
Hep biriyle yaşlanmayı düşlemiş olsam da yıllardan korkuyordum artık. Çünkü beraber yaşlanma hayalleri kurduğum gerçek aşkım yaşlanmıyordu ve ölmüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE