Bölümün geç geldiğini biliyorum ve bunun için özür dilerim. Ama en azından diğer bölümlerden daha uzun oldu. Her neyse, umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
----------------------------------------------------------------------------------------Odama girdiğimde yatağımın üstünde bir elbise buldum. Eskiden giyilen elbiselere benziyordu.
Toz pembesiydi ve göğüs kısmı iplerle tutturulmuştu. Ve yanında da saçım için olduğunu tahmin ettiğim çiçekler duruyordu.
Elbisenin üstünde ise bir kağıta kocaman harflerle "VİKİNG EĞLENCESİ" yazılmıştı.
Demek ki konsept buydu. Vikingler. Bizim yaşadığımız zamanlara bir gönderme.
Üstümdeki rahatsız elbiseden kurtulup eski zamanların rahat elbisesiyle buluştum. Bu elbise sanırım gerçekten bizim dönemimizden kalmaydı. Sadece iyi korunmuştu.
Saçımı bol bir şekilde örüp aralarına yatağımın üstüne bırakılmış çiçekleri serpiştirdiğimde hazırdım.
Yine kapımın önünde belirmiş olan hizmetçim beni bahçeye götürdü.
Eğlence şahaneydi. Gerçekten de eski Viking eğlencelerine benzetilmişti. Gecenin sessizliğinde insanlar ellerini şaklatarak ve birbirlerinin etrafında dönerek dans ediyorlardı. Bazıları ise bira içmekle meşguldü.
Herkes eski zamanlara göre giyinmişti. Ama bazıları tarihi tam bilmedikleri için bir az yanlış giyinmişlerdi. Sonuçta herkes bizim gibi 1000 li yılları görmedi.
Ben öylece uzaktan eğlenceyi izlerken Rebekah ani bir şekilde kolumu yakaladı. "Bir az eğlen Caroline. Emin ol bunu hak ediyorsun." Dedi.
Onu aldırmadım. Omuz silktim. "Bu eğlenceyi ben hazırlasaydım çok daha güzel olurdu." Dedim sitem edercesine.
O da benim gibi omuz silkti. Ama gülümsemesinden hiç bir şey eksilmemişti "Böyle de fena değil değil mi?" Dedi ve koşarak bir adamın yanına gidip dans etmeye başladı.
Fena değildi gerçekten. Ama ben her zaman mükemmel olmasını isterdim.
Eğlenceyi izlemeye devam ederken yanımda bir bedenin beni izlemekte olduğunu hissettim ve yana doğru hızlıca döndüm.
Kol Mikaelson'du bu.
"Dans etmeye ne dersin?" Diye sordu elini bana doğru uzatarak. Bir süre düşündükten sonra elimi onunkinin üstüne koyup "Olur." dedim.
Bunun üstüne beni dans alanına çekti ve o hoplamalı zıpalamalı dansa biz de katıldık. Bu dansı ezberime bildiğim aklıma geldi ve ben de yapmaya başladım.
Ellerimi şaklatıyor, kendi etrafımda dönüyor sonra Kol'un dirsek hizasından tutuyor ve beraber dönüyorduk.
Bunları yapmaya devam ederken "Burada Klaus ve senin için yeni 'eğlenceler' yok değil mi?" Diye sordum alaycı bir şekilde.
Çarpık bir şekilde gülümsedi ve "Aslında bir kaç insan kokusu alıyorum. Gecenin sonu hiç belli olmaz." Dedi.
Yorum yapmadım. Bu sırada çift değiştirme zamanının geldiğini biliyordum.
Kendimi dönerek başka birinin kollarına attım. Bu hiç burada dans etmesini beklemediğim bir kişiydi. Elijah.
Ama bu dansı kesinlikle harika yapıyordu. "Kol ve Klaus'un yeni eğlencesi hakkında ne düşünüyorsun?" Diye sordum.
"Aslına bakarsan Caroline. O hançeri istiyorum. Kol için. İşler böyle giderse kasabanın azınlıkta olan insanları sıfıra inicek." Dedi. Bu Elijah'tan beklenecek bir tepki değildi. Ama o her zaman doğru gördüğünü yapmaz mıydı zaten. Ama bununla beraber Her ne olursa olsun Kol'un o tabuta tekrar dönmesini istemiyordum.
Bir süre hiç konuşmadan dans ettik. Ve sonra yine çift değiştirme zamanı geldi. Bu sefer kendimi Klaus'un kollarında buldum.
Bir an Klaus'un gözlerine baktım ve dans etmeye devam etmek istedim. Ama yapamadım. Çok ağır bir acıyla çığlık atarak yere düştüm.
Başım çok ağrıyordu. Ve kendimden geçtim. Herkesin dans etmeyi kestiğini adım seslerinin durmasından anlamıştım.
Ama sonra insanların meraklı fısıldaşmaları dahil hiç bir şey duyamaz oldum.
Sadece bir karanlık görmeye başladım ama acı hala yok olmamıştı. Sonra karanlığın içinden bulanık görüntüler gelmeye başladı.
Küçüklüğümden başlayarak tüm anılar. Şu an yaşadığım büyülü bir şey değildi. Çünkü hafızamı büyülü bir şekilde kaybetmemiştim. Bu sadece tüm anıların birden gelmesinden kaynaklanan bir şoktu.
Yavaş yavaş her şeyi gördüm. Bana doğru gelen küçük kareler halinde. Ve en son olarak o maskeli balo gözümde canlandı.
Ve sanki yıllardır nefes alamıyormuş gibi bir nefes alarak birden doğruldum.
Tüm görüntü geri gelmişti şimdi. Klaus ona bakmam için büyük bir çaba harcıyordu. Elijah'da aynı şeyi yapıyordu. Rebekah ise durmadan iyi olup olmadığımı soruyordu. Kol'un nerede olduğuyla ilgili ise hiç bir fikrim yoktu.
Ama hiç biri umrumda değildi. Tüm anılarım o kadar netti ki. Sanki hafızamı kaybetmeden öncekinden
bile daha iyi hatırlıyordum her şeyi.Tek düşünebildiğim anı ise küçüklüğümden bir anıydı.
***
Rebekah'yla saklambaç oynuyorduk. Ve bu yüzden kendi çadırımda bir sandığın arkasına saklanmıştım. Rebekah'nın gelip gelmediğini anlamak için etrafı dikkatlice dinliyordum.
İki çift adım sesi duyup iyice yerime sindim. Ama gelen Rebekah değildi. İki yetişkin kadındı. Annem ve Esther. Onları beraber görmek çok garipti.
Çünkü annem Mikaelsonlar'dan asla hoşlanmamıştı. Rebekah'yla arkadaş olmamadan da pek memnun değildi zaten.
"Bak Liz. Benden pek hoşlanmadığını biliyorum ama yardıma ihtiyacım var. Freya'mı geri istiyorum. Dahlia onu benden aldı." Dedi yalvarırcasına.
"Bunun için yapabileceğim hiç bir şey yok Esther. Bu yıllar önce oldu ve Freya'yı, Dahlia'ya sen verdin. Ve bütün ilk doğanları lanetledin. Freya'yı değil, hiç bir ilk doğana yardım edemem. Ayrıca Dahlia'yı çok uzun zamandır görmedim." Dedi annem.
"Ama onun en yakın arkadaşıydın. Tek arkadaşıydın sana güvenir. Senin için her şeyi yapar." Artık resmen ağlıyordu.
"Üzgünüm Esther." Dedi annem "Ama yapamam."
***
Birden Klaus'un yüzüne baktım. "İyi misin?" Diye sordu. Gözleri korkuyla beni süzüyordu.
O korkuyor olabilirdi ama ben dehşete düşmüştüm.
Klaus'un yakasına sıkı sıkı yapıştım. Onu iyice kendime doğru çektim. Ve kulağına doğru fısıldadım. Titriyordum. "Kızımızın nerede olduğunu biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE