-93-

782 46 23
                                    


Normalde bölüm pazartesi gelecekti ama dayanamadım. Bölüm biter bitmez paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...

"İşte böyle." Diye noktaladım hikayemi göz yaşları içinde"Gerisini biliyorsunuz."

Herkes sabahın erken saatinde Salvatore köşkünün salonuna toplanmış ve anlatmamı beklemişlerdi. Hem de herkes. Stefan, Damon, Elena, Bonnie, Aleric, Matt, Tyler... Her biride hikayeme başka bir tepki verdi. Kimisi Elena'nın öleceğinden korkarken, kimisinin kafası ölmüş bebklerimde kalmış, kimisi ise nasıl böyle bir psikopata aşık olduğumu sorgulamıştı.

Sadece bu hikayeyi kabaca bilen Damon tepkisiz kaldı. Tüm hikayeyi sadece kaşlarını çatarak dinledi. Ben son cümlemi bitirdiğinde ayağa kalktı. Hiç bir şey söylemeden yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı. Göz yaşlarımı sildi. Damon'ın bu tepkisi beni gerçekten şaşırtmıştı.

"Sorun yok." Diyebildim sonunda derin bir nefes alıp. "Sadece onu bulmalıyım. Onunla yüzleşmeli ve Elena'yı öldürmemesi için yalvarmalıyım."

Bonnie'de yerinden kalktı "İstersen sana yardım edebilirim." Dedi içten bir sesle.

"Sanmıyorum." Demekle yetindim "Onlar Mikaelsonlar. Mutlaka üzerlerine gizleme büyüsü koymuşlardır. Ama sanırım ben bakacağım yeri biliyorum."

Evden ayrılmadan önce Elena'ya sıkıca sarıldım. "Korkma." Diye fısıldadım kulağıma ve gittim. Doğrudan ormana gittim. Klaus oyun oynamayı severdi. Mutlaka bana bir ipucu bırakmış olmalıydı. Hazır gün ışığı varken etrafıma dikkatlice bakındım. Bir şey göremedim ama burnuma bir koku geldi. Tanıdık bir koku değildi. Daha çok bir büyüye benziyordu.

Daha düşünmeme bile fırsat karmadan koku beni ele geçirdi ve gözlerim karardı. Uyandığımda aynı şimdiki gibi bir ormandaydım. Arkama dönüp baktım. Salvatore köşkü artık yoktu. Yerini bir köye bırakmıştı. Çadırlardan oluşmuş bir köye. Benim köyüme.

Burası bir zamanlar insanken yaşadığım Viking köyüydü. Bir an ayaklarım üşüdü. Kafamı yere çevirdim. Ayaklarım çıplaktı ve doğrudan toprağa basıyorlardı. Aynı zamanda kot pantolonum yerini bembeyaz bir elbiseye bıraktı.

Birden içimde çok büyük bir mutluluk hissettim. Köye doğru yürüdüm. Köy eski şen şakrak halindeydi. Kuyunun başında iki küçük kız oynuyordu. İkisinin de upuzun sapsarı saçları vardı. Onlara bir az daha yaklaştım. Kızlardan birisi bendim ve arkamdan koşanda Rebekah'ydı. O kadra mutluyduk ki.

Bu sırada yanımıza koşarak esmer bir oğlan çocuğu geldi. Kol. Nefes nefese kalmıştı. "Rebekah. Klaus. Ona yardım etmeliyiz." Diyebildi.

Bu anıyı hiç hatırlamıyordum. Ama insanlar genellikle küçüklüklerini hatırlamazlardı değil mi?

Rebekah daha ne olduğunu bile anlamdan ağlamaklı oldu. "Elijah'ı da çağırsak iyi olacak Kol." Dedi Rebekah ve küçük bana kaçamak bir bakış atıp Kol'la beraber koşmaya başladı. Küçük bende onların arkasından gitmek üzereydi ki bir ses ismini haykırdı "Caroline!"

Küçük Caroline'la aynı anda sesin geldiği yöne baktım. Bu annemdi. Biricik annem. İstemsizce ona doğru yürüdüm ve konuştum "Anne?"

Ama o beni duymamıştı "Çabuk buraya gel Caroline! Sana o Mikaelson kızıyla oynamamanı kaç kez söyledim! Onlar cadı!"

Gözlerim doldu. Bunca yıl sonra annemi görmek içimde bir şeylerin kırılmasına neden olmuştu. Ona sarılmak istiyordum ama o beni görmüyordu bile. Çünkü ben aslında burada değildim.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin