Mahpus Günleri/ 48

2.2K 271 553
                                    

500 yorum sınırı dolarsa yeni bölüm gelir inşallah.

Bu bölüm geçiş bölümüdür. Önümüzde ki bölüm hikaye bambaşka bir yere doğru gidecek...

🪷🪷🪷🪷🪷🪷

Şifa adeta yıllar önceki hazin sonu yine yaşıyordu. Küçücük bir kız çocuğuyken de gözünün önünde ailesini böyle alıp, evlerini darmadağın etmişti polisler arama yapmak için. Odaya doluşan polisleri görünce " ya Rabbim kocam azılı bir suçlumu ki bu kadar polis gelmiş?" Dedi güçsüz bedeni titrerken.

Tunç karısının gözlerine bakıp yutkundu. Polisler daha fazla vakit kaybetmeden kelepçeyi koluna takıp odadan çıkacakları anda Şifa daha fazla dayanamayıp kendini yatağın üzerine bıraktı. Keza güçsüz bedeni daha fazla dayanamamıştı. Gözlerinin önünden sanki rengarenk ışıklar geçiyordu.
Son kalan gücüyle " Ant olsun biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek sureti ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. (Bakara 155)' Bildirmiştir Rabbim " dedi.

Tunç adeta yararlı bir aslan gibi kocaman cüssesini geriye çekip
" karıma bakacağım...!" deyip elleri kelepçeli yatağa koştu. Güleyşa'da ağlayarak Şifa'ya doğru koştu. Ama Şifa yine bayılmıştı. Tunç acı içinde
" Şifa'm!" Dedi.

Odaya giren Cemile ve Ceylan ablaları, Pembe yengesi ve Atike halası, yaralı annesi bu manzaraya daha fazla dayanamayıp yanlarına gittiler. Tunç kelepçeli elleriyle karısının yüzünü okşayıp " Şifa'm geçecek hepsi!" Dedi ama yine ses yoktu.

Polisler " Tunç bey yeter bu kadar... Karınız bayılmış ve bu kadar kişi var gerekeni yaparlar..." deyip kolundan çektiler. Cevriye hanım ağlayarak
" sen bizleri merak etme oğlum..." dedi başka çaresi olmadığını bilerek.

Tunç odadan çıkıncaya kadar dönüp dönüp yatakta ki karısının haline ve perişan haldeki ailesine bakıp intikam yeminleri etti içinden. Evden çıkarıp polis aracına bindirdiler. Kısa bir süre sonra emniyet müdürlüğüne getirildi. Gerekli işlemlerden sonra alınan sağlık raporu ile de doğruca nöbetçi mahkemenin verdiği kararla birlikte mahpusa atıldı. Tunç biliyordu ki saatler içinde olup biten tüm bu olaylar çok iyi yapılmış bir plan ve intikam almaydı. Ama görünenlerin ardında bambaşka bir el vardı. Kendisi de mesleki olarak biliyordu birçok şeyi.

Getirildiği koğuşta en azılı suçluların olduğu yerdi. Tecavüzcüler ve seri katiller... daha niceleri vardı. Fark etmişti ki burası da özelikle seçmişti kendisi için. Nitekim geldiği ilk andan itibaren sataşanlar vardı damarına basacak şekilde. " Boşunaya demezler çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz diye...! Tunç Kılıçaslan da demekki böyleymiş...! Güya fakir dostu yersen...! Güya boşa başarılı bir uluslararası avukat olmamış..." diyenler dahi vardı. Ama Tunç kendini biliyordu. O Rabbinin rızasının olmadığı hiçbir şey yapmamıştı. Kanuni olarakta vicdanı rahattı.

Tunç şimdilik susmayı tercih ediyordu. Biliyordu ki, burada bir taşkınlık yaparsa ileriki mahkemede önüne çıkacaktı. Yoksa hepsinin ağzını burnunu kırardı da... Aklında da annesi ve karısı, iki ablası vardı.
Metanetli bir şekilde ayağa kalkıp lavobaya girdi. Ama tedbiri de elden bırakmıyordu. Keza burada boşunaya bulunmuyordu. Bunu küçücük bir çocuk bile idrak edebilirdi ki, koskocaman avukat Tunç Kılıçaslan'ın öngörüleri daima güçlüydü... Buralara kadar kolay gelmemişti. Lavobadan çıkınca üzerinde ki tuhaf bakışlarla vakit namazını kılıp duasını etti.
" O sabredenler ki başlarına bir musibet gelince, 'Doğrusu biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na döneceğiz' derler. (Bakara 156)' bildirmişsin ey Allah'ım... Sen benim için bundan sonra daha hayırlılarını ver... Üzerimde ki oyunları boz... Bu oyunları kuranların kendi ayağına dolandır... Beni galip eyle... Karıma ve anneme, ablalarıma sabrı cemil ver..." dedi.

Sabrı Sükut 8. Seri ( Esaret Hayat )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin