500 bölüm sınırı dolarsa yeni bölüm gyelir inşallah...🪷🪷🪷🪷🪷🪷
İyilikten anlamayana, halden bilmeyene gerektiği ölçüde haddini bildirmek lazımdı. Tunç'ta hak edenlere hak ettiklerini uygulamaktan geri kalmamıştı. O gece bir kaç insan görünümlü iblislerin daha ansızın ziyaretlerini yapıp defterlerini dürmek için gerekli olanları bir bir ortaya dökmeyi kendine görev bilmişti. Hepsi bitti sandıkları Tunç'un ansızın ve beklenmedik hışmına uğradığı için şoktalardı.
O sabah kaymakam Tuğrul Seyhanlı ve koca Ramiz'in, diğer dostlarının üzerlerinde ki maddi ve manevi tüm baskılar kalkmıştı. Hemde el konulan hesapları tazminatı ödenerek iade edilmişti. Tuğrul ve Ramiz bu işin sonunun nasıl böyle olduğunu düşününce Tunç'un olduğunu anladılar ama mahpusta olduğunu bildikleri için de hayretler içindelerdi. Sadece Tuğrul ve Ramiz değil diğer dostları ve avukatları da şaşkınlardı. Avukatlarının hakkında ki davalar iptal edilmişti. Şahin ve Adnan'da biliyorlardı bu işlerin ardında Tunç abileri vardı.
Bu konuyu duyan Şifa ve diğerleri de oldukça şaşkınlardı. Şifa zeki bir kadındı anlamıştı bu işlerin ardında bambaşka bir mücadele vardı. Kocasının ya eli kolu çok uzundu mahpustan bile gereken yerlere söz geçiriyordu ya da bilmediği olaylar vardı. Yıllar yılı ailesi yüzünden kanunları ve mahpushane şartlarını çok iyi biliyordu. " Bize gösterilmeyen kocamın bu kadar yetkisi varsa..." deyip acı içinde " acaba gerçekten de dedikleri gibi görüşme taleplerimi bilerek mi kabul etmedi? Yoksa diğerleri görüştüler de benden gizliyorlar mı üzülmeyeyim diye Allah'ım..." diye düşünüyordu elinde olmadan. Yüreğinin kanayan yarası olmuştu bu durum. Ne kimseye içindekileri açık edebiliyordu ne de zihninde dönüp duran soruları susturacak kadar dirayeti vardı. Günlerdir daha fazla bitip tükenmişti. Daha da zayıflayıf çökmüştü. Zaten minyon tipli de olduğu için gören on beş yaşında ergen bir kız çocuğu gibi sanıyordu. Cevriye hanım ve kızları gelinlerinin derdine derman olamadıkları için çok üzgünlerdi. Ama kendimize bile faydamız yok aksine o halinde Şifa bize bakıyor diye içten içe yanıyorlarlardı.
Pembe yengesi durumun vahimiyetini anlamıştı artık. Bu durum böyle giderse Şifa ölüp gidecekti ya da iyice hastalanacaktı naif bedeni ve ruhu. Güleyşa'da elinden geleni yapıyordu ama fayda etmiyordu farkındaydı. Atike halası kime üzüleceğini bilemez olmuştu. Karşısında ki biçare küçük gelinlerine vaktiyle yapıp dedikleri de ayrı bir yara olmuştu vicdanına. Nevin ve ailesinin " bizim ahımız çıktı onlardan... Oh olsun... Daha beter olsunlar..." diye ileri geri konuştukları da kulaklarına gelmişti.
Pembe sinir krizleri geçirdi.
" Vallahi de billahi de gidip o ana kızın saçlarını başlarını yolasım var...! Onlar kendi arsızlıklarına baksınlar...! Tunç benim oğlum gibidir...! Onlara mı kalmış bizim hak edip etmediğimiz...! Allah'ın dediği olur...! Elbette geçecek bu günler...!" Deyip delirmiş gibi evden fırladı.Cevriye hanım ağlayarak " Pembe yapma böyle... Bırak Allah'ımdan bulsular bizden değil..." dese de dinlemedi.
" Abla ben senin gibi değilim...! Böyle duramam...! Bırak hesaplarını vereyim ben...! Meydanı boş buldular ya...!" Dedi.
Şifa gözlerini silerek " yenge yalvarırım yapma... Bizbizi biliyoruz değil mi? Rabbim de biliyor... Gerisi konuşsun dursun umurumuzda olmasın... Herkes konuyu kendince çekip konuşuyor buna mani olamayız... Birde bizi sen üzme... Sen oraya gitsen ne olacak ? Polisler anında haneye tecavüzden alıp götürürler... Birde haklıyken haksız duruma düşmeyelim..." diye zorla ikna etti.
Güleyşa'da ağlayarak " anne ne olur yapma... Zaten zor durumdayken birde bu sorun olmasın... Babam sensiz ne yapar... Biz ne yaparız..." dedi.
Pembe karşısında ki gelinlerine bakıp yutkundu. Şu anda ikisini de bağrına basıp öpmek istediğiyle dolup taşıyordu yüreği. Gelinlerinin ne kadar da dürüst ve güvenilir olduğunu biliyordu artık. Zor zamanlarda belli olmaz mıydı dost ve düşman. Öyle olmuştu öğrenmişti Pembe dost ve düşmanları. Gelinleri onların ailesine layık, Kılıçaslan olmayı hak eden birer güzel dilberlerdi. Ama o Pembe idi. Yüreğindeki duyguları belli edemezdi ki. Biliyordu bunu ki... O daima kendini korumak için dili ile sayar, söver, sevgisini içinde yaşardı. Yine öyleydi " size ne gelinler benim yapacağım şeylerden?! Hemde karşıma durmuş bu iki densiz...!" Deyip eve geri girdi. Homurdandı " sakın kendinizi nimetten sanmayın ha ikiniz de...! Ben şu anda ailemiz daha da zor durumda kalmasın diye döndüm..." dedi.
Şifa ve Güleyşa birbirlerine bakıp başlarını salladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sabrı Sükut 8. Seri ( Esaret Hayat )
EspiritualNOT:ÇALINTI VEYA EN UFAK BİR KOPYALAMA DURUMUMDA AVUKAT KUZENİM VE ABLAM TARAFINDAN GEREKEN TÜM YASAL İŞLEMLER YAPILACAKTIR... KURGUMUN HİÇ BİR KURUM VEYA KURULUŞLA ASLA VE ASLA EN KÜÇÜK BİR İLGİSİ YOKTUR TAMAMEN HAYALİDİR... 19 yasında ki Şifa kı...