Okula dönmek üzere arabasına bindiğimizde onunla ne kadar zaman geçirirsem geçireyim ona asla doyamayacağımı hissettim.
Odasında gördüğüm resimler hâlâ aklımı kurcalarken onun iyi olup olmadığını merak etmekten kendimi alamıyordum. Keşke bana güvenebileceğini ve diğerleri gibi onun acılarını ya da hüzünlerini yargılamayacağımı bilseydi.
Radyodan açtığı müzik eşliğinde başını sallayıp parmaklarıyla direksiyonda ritim tutarken berbat sesi dikkatimi dağıttı.
Onu izlerken yüzümde içten bir gülümseme belirdi. Kimse onun gibi neşeli birinin böylesi karanlık resimler çizeceğini düşünmezdi.
O kadar dertsiz ve umursamaz görünüyordu ki içinde paramparça olduğunu anlamak için yüzeysel bir bakıştan daha fazlası gerekiyordu.
Maskesini çıkarıp ruhunu görmek istiyordum. Ama o bana izin vermiyordu.
Onu izlediğimi fark edince pişmiş kelle gibi sırıttı. "Ne?"
Başımı iki yana sallayarak hafifçe kıkırdadım. "Bir şey yok."
"Bu kuyruklu bir yalan yeşil gözlü. Kimse kimseye durduk yere gözlerini dikip bakmaz. Söyle bakalım, aklından ne geçiyor?"
Omuz silktim. "Şarkı söylemeyi beceremediğin." Bunu duyunca alınmış gibi yaparak avucunu kalbine götürse de gülümsemeye devam ediyordu.
"Bence sesim hiç fena değil."
Kıkırdadım. "Peki."
Ben gülümseyerek pencereden dışarı bakarken o tekrar konuştu. "Sesimin yanımda oturan melek kadar meleksi olmadığını biliyorum ama..."
İltifatı üzerine başımı iki yana salladım. "Meleksi bir sesim yok, ayrıca ben bir melek değilim."
"İlk kısmına katılmıyorum ama plajdaki yaramazlığını düşününce ikinci kısmı tekrar bir değerlendirmek gerekiyor."
"Yaa, yapma." Yüzüm domates gibi kızarınca ellerimle yüzümü kapattığımda o da içten bir kahkaha attı.
"Ama dürüst olmak gerekirse." Boğazını temizleyip daha ciddi bir tonda konuşmaya çalıştı. "Sesin gerçekten çok iyi. Hiçbir şey duygularımı harekete geçirmez ama senin şarkı söylemeni derinlerde bir yerde hissediyorum."
Bunu içten mi söylüyor?
İfadesini okumak için ona dönsem de kısa bir göz temasının ardından gözlerini kaçırdı.
Övgü dolu sözlerinin etkisiyle kızarmış yüzümü öne eğerek elbisemdeki çiçek desenlerine odaklandım. "O kadar da harika değilim."
"İnan bana, öylesin. İyi resim yapıyorsun, sesin müthiş ve unutmadan, belini harika kıvırıyorsun."
Bana sırıtarak bakınca eriyip gittiğimi hissettim. Böyle bir şey söyledikten sonra bana sırıtamazdı ve tüm bedenimin alev almamasını bekleyemezdi.
Okulun otoparkına döndüğümüzde bu kadar hızlı geldiğimiz için hayal kırıklığı yaşadım.
İstediğim zamanlarda neden trafik olmuyordu? Bir iş görüşmesine falan gidiyor olsaydım kesin trafiğe kalırdım.
Boran'la baş başa kalmak güzeldi. Bunu hiçbir şeye değişmezdim. En sevdiğim romanımın orijinal nüshasına bile. Ki bu benim için çok önemliydi.
Emniyet kemerimi açarken, "Benimle toplantıya gelecek misin?" diye sordum.
Bunu sorarak yapışkan görünmediğimi umuyordum. Tüm vaktini bana ayırmasını istiyormuşum gibi görünmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVRUK RUHLAR
Teen FictionTaş kalpli ve duygusuz ikinci sınıf öğrencisi Boran Ozansoy, naif birinci sınıf öğrencisi Beste Gök'le tanıştığı ilk gün onu yatağa atmayı kafasına koyar. Bundan habersiz Beste, Boran'ın büyülü cazibesine kapılarak karakterinin dışına çıkmaya başlar...