Akşam serinliği biraz nemli olduğu için bana büyük gelen gri kapüşonlumu da yanıma aldım. Bu kapüşonlu rahmetli babamındı ve bol ve kalın olduğu için ona bir nevi el koymuştum. Ama tek sebebi elbette bu değildi. Kapüşonluyu kaç kez yıkarsam yıkayayım üzerinden hâlâ babamın kokusunu alabiliyordum. Onu ne zaman giysem babama kocaman sarılıyormuş gibi hissediyordum ve bu rahatlatıcıydı.Nisan tavsiyeme uyup balıkçı yaka bluzumu giyince ona benden çok daha fazla yakışmıştı. Bluzun uzun saten kolları onun ince kollarını mükemmel bir şekilde sarmıştı. Ona bu kadar yakıştığı için bluzu ona vermeyi planlıyordum. Yuna ile Tina'nın kimya dersi için grup toplantısı olduğundan etkinliğe biraz daha geç geleceklerdi. Okulun girişine vardığımızda kendimizi konserin gürültüsü ve canlılığı içinde bulduk. Öğrenciler etrafta gülüşerek sohbet ediyor, dans ediyor ve eğleniyordu.
Gürültülü müzikten sesimi duyurmaya çalışarak, "İnanılmaz, herkes çok neşeli," diye yorum yaptım.
Bir köşede durduğumuzda Nisan güldü. "Üniversiteye hoş geldin."
Kalabalık alanı Boran'ı bulmak için çaktırmadan gözlerimle tararken gözlemci Nisan bunu fark edip gülümsedi.
"Buralarda bir yerdedir," dediğinde yanaklarım kızardı. Beni her seferinde suçüstü yakalıyordu.
Birisi aniden sıcak elleriyle gözlerimi kapatınca donup kaldım. Nisan bu kişinin kimliğini açıklayacakmış gibi ses çıkarsa da duraksayıp kıkırdadığı için onun bir şekilde susturulduğunu anladım.
Gülümseyerek başımı iki yana salladım.
Hem soğuk yüzükler hem de yaydığı güzel koku onu tamamen ele veriyordu. Akıl yürütmeme bile gerek yoktu, cevap çok açıktı.
Kıkırdayarak, "Boran," dedim. "Beni kandıramazsın."
Gülerek ellerini indirip biraz geri çekildi. "Kahretsin, çok hızlı oldu."
Kendimi beğenmiş bir tavırla ona döndüm. "Böyle beni değil de başkasını kandırabilirsin."
O gülümserken ne kadar yakışıklı göründüğüne bir kez daha hayret ettim. Siyah bir tişörtle yırtık siyah bir kot pantolon giymiş, beyaz şapkasını kafasına ters takmış ve koyu renk saçlarını şapkanın arka tarafına toplamıştı. Vans ayakkabılarıyla kombinini tamamlamıştı ve kusursuz cildiyle yüzü neredeyse olağanüstü görünüyordu.
Mükemmeldi. Benim ~mükemmelimdi.
"Güzel olmuşsun," dediğinde sıradan kıyafetlerime şöyle bir baktım. Üzerimde bir kapüşonlu ve kot pantolon vardı. İltifatının haksız olduğunu düşünsem de kabul ettim.
"Teşekkür ederim, sen de hoş görünüyorsun," dedim gülümseyerek.
"Nisan, bebeğim." Cem gülümseyerek ona yaklaştı. "Seni özledim."
Nisan, "Lütfen benden uzak dur, Cem," diye tısladı.
Boran onlara gülerken ben de Nisan'ın bana anlattığı kaçamaklarını hatırladım. O anda onlara artık aynı gözle bakamadığımı fark ettim. Sandığım gibi masum bir nefret ya da flört meselesi değildi, seks yaptıkları gerçeğini saklayıp inkâr ediyorlardı. Artık onlarla ilgili farklı hissediyordum.
Nisan ile Cem'in bunu kolayca saklayabilmesi, Boran'nın Yuna ve Tina'yla yattığına dair söylentilerin doğruluğunu bana tekrar sorgulatmaya başladı. Boran bir çıkarı olmadıkça kızlarla arkadaş olmuyordu, bu yüzden bu küçük arkadaş grubunun sakladığı başka sırlar var mı merak ediyordum.
Boran, "İçecek bir şey ister misin?" diye sorunca bulunduğumuz ana döndüm. Bu kadar fazla düşünmeyi bırakmalıydım, yoksa kendime zarar verecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVRUK RUHLAR
Teen FictionTaş kalpli ve duygusuz ikinci sınıf öğrencisi Boran Ozansoy, naif birinci sınıf öğrencisi Beste Gök'le tanıştığı ilk gün onu yatağa atmayı kafasına koyar. Bundan habersiz Beste, Boran'ın büyülü cazibesine kapılarak karakterinin dışına çıkmaya başlar...