BESTEZil sesimle uyanıp yarı kapalı gözlerimle komodine uzanarak telefonu aldım. Birkaç saat önce bir şekilde uykuya dalmayı başarmıştım. Tüm gece Boran'ı düşünüp durmuş, odada tek başıma kaldığım için içim çıkana kadar ağlamıştım. Nisan'ın aradığını fark edince yorgunlukla doğruldum. Aramasına cevap verip telefonu yavaşça kulağıma götürdüm. "Alo?"
"Alo, Beste?" Sesindeki endişeyi ve arka planda hareket eden arabaların sesini duyabiliyordum. "Kutay hastaneye kaldırıldı."
Gözlerimi kıstım. "Ne?"
"Çok kötü dayak yemiş. Bir kaburgası, kolu ve bacağı kırılmış. Yuna'yla yurda dönüyorum. Tina hastanede."
Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kaldı. Beynimin cümle kurmaktan sorumlu bölümü tamamen işlevini yitirmiş gibiydi. Kutay hastaneye kaldırılmıştı ama ben onu daha dün akşam görmeye gitmiştim. Boran'nın bununla ilgisi var mıydı? Umarım yoktu. Onun böyle bir intikam alarak başını belaya sokmasını hiç istemezdim.
"Beste?"
Nisan tekrar konuşunca kendime geldim. "Pardon, Nisan. O iyi mi?"
Açıkçası onu gerçekten umursayabilecek hâlde değildim. Bana yaptığı çok acımasızcaydı ve ben hâlâ kendi çıplak fotoğrafımı zihnimden silmeyi başaramamıştım.
"Daha kötü olabilirdi. Sence başına ne gelmiş olabilir? Dün akşam onu görmeye gittin, değil mi?"
"Um." Kurumuş boğazımı ıslatmak için yutkundum. "Seni sonra arayacağım, Nisan." Onu dinlemeden telefonu kapatıp yorganımı üzerimden ittim.
Boran'ı görmeliydim. Bunu onun yaptığını biliyordum. Hızlı bir duş alıp dişlerimi fırçaladıktan sonra sarı yazlık bir elbise giydim. En rahat kıyafetlerimden biriydi. Ama aynadaki yansımamın iç açıcı olduğu söylenemezdi. Göz kapaklarım şişmişti ve dün gece neredeyse hiç uyumadığım göz altlarımdan anlaşılıyordu. Yine de böyle bir süreç içindeyken nasıl göründüğümü umursayacak mecalim yoktu.
Odamdan çıkıp Boran'nın odasına doğru yola koyuldum. Şu anda benden nefret ettiğini biliyordum ama ona Kutay'ın durumunda bir parmağı var mı diye sormak zorundaydım. Boran her ne kadar özünde kötü biri olmasa da herkese bana davrandığı gibi davranmıyordu. Bunu aklımdan çıkarmamalıydım. Titreyen elimle odasının kapısını çaldım. Bana muhtemelen yine bağıracaktı. Onun agresif olduğu zamanlarda hep içime sinerdim. Kızgınken onunla başa çıkamazdım. Babasının onunla nasıl baş ettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Kapı açılınca Cem'in neşeli sırıtışıyla karşılaştım. "Beste. Günaydın. Elbisenle her zamanki gibi çok hoş görünüyorsun."
Elimden geldiğince gülümsedim. "Teşekkürler, Cem. Boran içeride mi?"
"Şey..." Omzunun üzerinden baktıktan sonra tekrar bana döndüğünde neşeli ifadesinin birden yok olduğunu fark ettim. "Hayır değil ama söyleyeceğin bir şey varsa iletebilirim."
Gözlerimi kıstım. "İçeride değil mi?"
İçerideki oyun konsolundan yükselen sesi duyunca Boran'nın içeride olduğunu anladım ama belli ki Cem'i burada olmadığına dair tembihlemişti. Çok kaba.
Kırılan kalbimi görmezden gelerek iç çektim. "Onunla gerçekten konuşmam gerekiyor, Cem."
"İnan ki yanına yanaşılmıyor Beste ve seni içeri alırsam benim de canıma okur."
"Biliyorum ama konu çok önemli. Ben yanındayken sana bir şey yapmaz."
Dudaklarını büzüp bir anlığına düşündükten sonra pes edip eliyle içeri girmemi işaret etti. Teşekkür edercesine gülümseyip içeri girdim. Odaya adımımı atar atmaz Boran gözlerini televizyondan çevirip bana baktığında yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirdi.
Boş gözlerle beni tepeden tırnağa süzdükten sonra mahcubiyetle dudaklarını birbirine bastıran Cem'e çenesini sıkarak baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVRUK RUHLAR
Teen FictionTaş kalpli ve duygusuz ikinci sınıf öğrencisi Boran Ozansoy, naif birinci sınıf öğrencisi Beste Gök'le tanıştığı ilk gün onu yatağa atmayı kafasına koyar. Bundan habersiz Beste, Boran'ın büyülü cazibesine kapılarak karakterinin dışına çıkmaya başlar...