Geçen sene daha isimler netleşmeden önce sevgili Pinktasticc'in yaptığı görseli sanırım paylaşmamışım, o zaman şimdi teşekkür vaktidir ;)
*****
Evde herkesin gözü bir hışımla uyarıda bulunup, kapıyı çarparak kapatan adamda kilitlenmişti. Tabii Hatice yine kendi kendine yine kurmaya başlamış, Efsun şaşkınca etrafına bakınıyor, arada derede Murat ona bakmıyorsa yatakta uzanan genç adamın kahvelerinden yudumluyordu.
Murat'sa sanılanın aksine kendi halindeydi. Efsun'u takip ediyormuş gibi olsa da hareketleri, bir süre sessizliğine gömülmüş, artık bir şeylerin sonuna geldiklerini fark etmeye başlamıştı. Bilâl ağabeyinin birkaç gün önce ona vadettiklerini, odaya girdiği andan itibaren aklından geçirmeye başlamıştı. İçindeki hırs ilk günküne nazaran hafiflese de, yine de bir tarafı affetmemek için bahaneler üretiyordu.
Ali'nin kapılarına dayandığı sabahı anımsamış, ilk kez Bilâl ağabeyinin ne durumda olduğunu anlayabilmişti. Ali'nin yüzündeki seneler boyunca fark edemediği iğrençlikle tanışmıştı. Ayrıca ses tonunu şüpheyi kaldırmaz bir dominantlıkla nasıl kullandığını fark etmiş, belki de bu nedenle kendini bir an olsun gerçekten suçlu gibi hissetmesini sağlamıştı.
Bir insan yapmadığı halde kendini yapmış gibi suçlayabilir miydi?
Ali'nin kendinden emin tavrı Murat'ın kendini suçlamasına neden oluyor, içine öyle şüphe tohumları ekiyordu ki biraz sonra ortaya çıkıp "Evet, ben katilim!" diyesi geliyordu. Lakin Bilâl ağabeyi öyle bir ortaya çıkmıştı ki; Aliye her sözünü, gözlerinden geçen her duygusunu yutturuvermişti. Ali bir cellat gibi onun hayatını almaya gelirken, kendi baltasıyla kendi boynunu kesmişti.
İçeriye girip kapıyı kapadığı an olanları ne annesi sormuş, ne de o bir şeyler söylemişti. Birkaç dakika sonra ardından Bilâl ağabeyi hiç bir şey yokmuş gibi içeriye girip kahvaltı istemişti. Omuzundaki tüfeğin emniyetini kapatıp içerideki odaya bırakmış, sonra da kurulan sofraya bağdaş kurup oturmuştu. Az önce yeri göğü inletmemiş gibi büyük bir iştahla, üstelik ağzını şapırdata şapırdata yemesine içmesine devam etmişti.
Annesi ile ne zaman göz göze gelseler hınzırca göz kırpmış, onun hiçbir şeyden korkmamasını dilemişti. Onun için gerekirse gözünü kırpmadan canını bile verirdi. Ayrıca Bilâl ağabeyi onu yalnız bırakmamış, gerçek bir baba gibi onlara sahip çıkmıştı. "Evimi, ocağımı, yuvamı tehdit edeni gözüm kıpmadan öldürürüm!" demiş, hiçbir şekilde araya ayrılık-gayrılık sokulmasına müsaade etmemişti.
Gün birkaç saat öncesine kadar sessiz geçse de ikindi çoktan devrilmişti. Annesi içeride yemeklerle oyalanırken o içeride Bilâl ağabeyinin ne yaptığını merak ederek çat çat çatlıyordu. Parmağını sallayıp tehdit etmese şimdiye kadar elli kere kapıyı açıp dikizlemişti ama Bilâl ağabeyinde gördüğü gerçek "Karan" elini kolunu bağlamış, yeni tanıştığı bu adamın Bilâl'den farklı yanlarını görmek için hiçte acele etmeme kararı almıştı.
Karan denen adam Bilâl'den çok farklıydı...
Bilâl halen içerideyken, akşam yemeği vakti gelmişti. Murat gözlerindeki hınzırlıkla Efsun'u yine Yalın'a yaklaştırmamış, yemeğini elleriyle yedirmeye çabalıyordu. Çabalıyordu çünkü gözleri fellik fellik etrafta gezinirken genç adamın ağzını bile bulamıyordu.
O kaşık kaşık yemeği genç adamın ağzına nefes bile almasına izin vermeden sokuştururken, Yalın'ın gözleri mutfağa girip çıkan Efsunda geziniyordu. Elleri tutar, dili konuşurken o yeni doğan bir bebek gibi ilgi bekliyordu. Aklında geçenlere, tabi Muratta bilmeden katkı sağlıyordu. Birazdan onun bu halini gören Efsun ona kıyamayacak, birkaç akşam evvel kısık gözlerinin arasından seyrettiği gibi elinde maşa ile onu kovalayacak, sonra da yemekleri yine elleriyle yedirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...