Multimedya: Bilmeyenler için Halep Dolması :D
***
Bilal paketteki son sigarayı da yakıp evin yolunu tutarken, saatin ne kadar da geç olduğunu farketti. Dünkü olaylardan sonra nasıl bu kadar düşüncesiz olabilmişti anlamıyordu. Karısını evde bir başına düşünceler içerisinde bıraktığını biliyordu çünkü Hatice'yi tanıyordu. Tüm gece yanında olamamış, üstelik bugün de kaçarcasına uykusuz bir şekilde dışarı çıkmıştı. Olaylar aklına düştükçe göğsü sıkışıyor benine ağrılar saplanıyordu.
Murat'ın ona olan tavırları anlattıklarıyla beraber nasıl da değişmişti! Senelerdir ona güven vermiş, hep arka çıkmıştı ama delikanlı itiraf ettikleriyle hemen üzerine sünger çekilmişti.
Ayakları artık bedenini taşıyamıyordu. Sabah bir ara Hasan'ı alıp genç adamın cenaze namazını kılmışlar daha sonra ayrılmışlardı ve saatlerdir ayazda gezmekten ilikleri buz keser olmuştu. Evde onu neyin beklediğini bile düşünemiyordu, tek tahmin edebildiği Hatice'nin yine iyilik oyununa başlayacağıydı.
Kadını tüm başından geçenlere rağmen nasıl bu kadar güçlü olabiliyor hâlâ anlayamıyordu. O kadar badireyi kendisi atlatsa, eskimiş pörsümüş bir dede olup çıkar belki de geberip giderdi ama Hatice ne olursa olsun hep gülümser ve unuturdu. Ya da çok güzel unutmuş gibi yapardı. Tıpkı mutluymuş gibi yaptığı gibi...
Onun için bir lokma ekmek bile mutluluk kaynağıydı artık biliyordu. Ve şimdi emindi ki evde yemekler pişmiş, tıpkı defalarca yaptığı gibi güler yüzüyle onu bekliyordu. Her defasında evlerine sığındıklarında yaptığı gibi... Ağlarken gördüğü nadir bir kadındı Hatice. Eşinin 40 mevlidinde görmüştü ilk kez gözyaşlarını... Daha sonra öğrenmişti ölüm haberinden beri bir kere isyan etmediğini, feryat figan etmediğini, bir damla gözyaşı dökmediğini... Bir kere doyasıya ağlamış ve kollarında bayılmıştı ya o gün... İşte o günden sonra Hatice onun içi çok farklı manalar içermeye başlamıştı. Pişmanlığıyla kucaklayıp yatırmıştı yatağına, olanlara mani olamamanın pişmanlığı ve hüznüyle... 18'inde bir kadının hayatını ellerinden alırken Ali; karşı koyamamıştı. Ama hep kendini Ali'yle ortak gibi hissetmişti tüm bu seneler boyunca.
Suç ortağı gibi... Bildiği halde mani olmamıştı çünkü uyarmamıştı! Tam aksine bir korkak gibi arkasını dönüp tıpış tıpış gitmişti. Ama seneler içerisinde vicdanındaki yaranın merhemi başka duygular olmuştu. Kendinden, insanlığından utanacağı duygular... Şeytani yanı genç kadının ona kalmasına sevinirken; vicdanındaki yaralar azmıştı.
Ve Karan o gün anlamıştı, insan denen mahlûkat vicdanını kılavuz kabul etmezse yaşayamazdı.
İçindeki seslere boyun eğerse Ali'den bir farkı kalmazdı...
Gözlerini kararmış gökyüzüne çevirdi. Gri bulutlar bir yorgan gibi gökyüzünü kuşatmıştı. Haleler yansıtan mehtabın görüntüsünü özlediğini hissetti.. İlk ve sonbahar demlerinde Ayvalık'taki evlerinin bahçesindeki kamelyaya kurulur huzurla gökyüzünü seyrederdi. Sonra sahile iner doya doya yüzer hayatın tadını çıkarır, kamp ateşinin dibinde yıldızları seyrederek uykulara dalardı.
Derin bir iç çekti sigarasından ve yine midesi bulandı. Keza aç karnına sabahtan beri soğukta it gibi geziyordu. Bitmek, tükenmek bilmeyen hasretine çareler düşünüyordu. Eve yaklaşırken tepeyi daha bir azimli tırmandı. Güneş açtığında hasret bitecek kapılar ardına kadar aralanacaktı. Kabanının içine biraz daha çekti kendini, biten sigarayı attı. Kendine çeki düzen verirken, yarının güneşli bir gün olmasının umudunu ve buradan bir an önce gitmenin hayalini kuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...