24

18.8K 561 48
                                    

Evet evet su demişti!.. Konuşmuş, üstelik onu duymuştu!.. Şu an hiç âdeti değildi ama sevincinden zıplayarak neşesiyle avaz avaz bağırmak istiyordu. Evde soğuk su yok mu demişti? Allah kahretsin! Koşarak mutfağa gitti ama hiç birşey görünmüyordu zifiri karanlıktı. Hemen diğer gaz lambasını yakıp eline aldı ve koşturarak mutfağa geldi, her yere bakındı ama görünmüyordu. Odanın sağına soluna bakındı, bazen babası ne olur ne olmaz diye bidonla fazladan su getirip koyabiliyordu. Her tarafa bakındı ama bir yudum su bile görünmüyordu.

Babasını uyandırmamaya çalışarak üzerine bir şeyler giyindi ve çeşmenin çok uzak olmamasına içinden şükretti. Dış kapıyı gıcırdatarak açarken yüreği ağzındaydı. Adam günler sonra ilk kez konuşmuş bir ihtiyacını dile getirmişken onu bekletmek istemiyordu. Kara lastikleri ayağına geçirip, elinde bidonla çeşmenin yolunu tutarken bir anda buz kesen ayaklarını bile fark edemedi. Çorap bile giymediğini ise, koştura koştura yarım bidon suyu döke saça eve getirdiğinde fark etti.

Hemen mutfaktan bardak getirip titrek elleriyle su doldurdu ve genç adama içirebilmek için başını yine dizlerinin üzerine koydu. Heyecandan kesik kesik nefes alırken, hafifçe ağır başını yükseltti, suyun soğukluğunu unutarak genç adama içirmeye çalıştı ama büyük bir inilti sonrası yaptığı yanlışın farkına vardı, bu şekilde olmayacaktı.

Gece gece bu başına gelenler reva mıydı? Ayakları buz tutmuş artık acıyordu ama ne olursa olsun genç adam suyunu içmeden rahat edemeyecekti. Mutfakta çorba içirdiği kaşığı bulduğunda nedense çocuklar gibi sevinip odaya koşturarak girdi. Bu arada elindeki gaz lambasıyla, her an kazaya davetiye çıkarıyordu ama o umursamıyordu. Bir elinde lamba, bir elinde kaşık yine döşeğin yanında belirmişti. Elindekileri yere bırakıp, bu sefer daha da itinayla bardağa güğümden bir miktar ılık su boşalttı. Taşan su soban üzerine döküldüğünde rahatsız edici bir ses çıkarmıştı. İşi bittiğinde ise yine genç adamın yamacına tünedi yumuşacık saçlarının uzadığı başını alp dizlerine dayadı ve bir bebeği besler gibi kaşıkla su içirmeye çabaladı. Genç adam içtiği su ile rahatlarken, ondan daha önce duymadığı değişik sesler de çıkarıyordu ama anlamsızdı. Bu arada dudakları tüm yara beresine rağmen ıslandığında nasıl da lezzetli görünüyorlardı. Elindeki bardak neredeyse boşalmıştı ve rastgele yanına bıraktı. Elleri yüne yüzünde boynunda sakallarında gezinmeye başlamıştı. Pansuman suyunu dökmediği için karanfil kokulu bir sarhoşluk yine belleğini rehin almıştı. Ne olduğunu anlayamadan kendini adamın nefeslerini yudumlarken bulmuştu. Dizlerinin üstünde, iki büklüm sırtını eğmiş ve loş ışıkta adamın teninin her zerresini görmeye çabalıyor gibiydi ama en çokta dudaklarına odaklanmıştı. Tadı nasıldı merak ediyordu ve üzerindeki yaralardan kesinlikle tiksinmiyordu. Bu nasıl olabilirdi? Biraz daha... Biraz daha...

"Efsun kızım yat artık pıtır pıtır gezmeyi bırak uyuyamıyorum!"

Bir anda rüyasından sıçrayarak uyanmıştı sanki. Sırtına ağrı girmiş ne zamandır bu şekilde oturduğunun hesabını yapamamıştı. Babası onu o halde görse neler olurdu! Aman yarabbi! Kıtır kıtır keser, köpeklere yem ederdi! Eder miydi? Etmesiiiinn...!

"Ta..tamam babam şey yaptım da... şey şey işte, inleyince ben şey yaptım..."

"Efsun! Pansuman yaptın hepi topu şu kelimeyi bir kere doğru söyle dişimi kıracağım zaten. Hadi yat uyu yarın çok işim var, bi rahat vermedin!"

Genç kızın eli ayağı birbirine dolandı, genç adamın başını dizlerinden kaldırırken bardaktaki suyu devirip yere boca etti.

"Kızım! Yeter!"

"Tamam babam şey şey devrildi de huuhh!"

"Herşeyi olduğu gibi bırak sabah toplarsın artık uyu yavrum hadi!"

"Ta..tamam babam. Allah rahatlık versin sana."

"Sana da kızım... sana da..."

Efsun deli gibi utandı! Ya babası arkasını dönse de halini görseydi. Elin adamıyla koyun koyuna burun buruna Aman yarabbi! Ar-namus tertemiz! Merak kediyi öldürür derlerdi de, inanmazdı. İçindeki şeytani taraf onunla dalga geçercesine mırıldanıyordu ve farkında olmadan kendi de ağzının içinden söyleniyordu.

"Sana ne adamın dudaklarından! Baban göreydi renkli fotokopini duvara çıkarırdı haberin yok."

"Ayrıca ne yapacan, yumuşaksa, ne işine yarayacak? Fırsattan istifade adamı elle mıncıkla, ohh ne ala memleket!"

"Ama ne yapacan sen de haklısın adamın maşallahı var! Seninki de nefis, şöyle enfes bir mahlûkata elbette karşı koymaz! Hey Allah'ım neler düşünüyorum tövbe tövbe..."

"Hiçte birkere öyle değil düşüncelerim! Ben namuslu bir kızım, fırsatı değerlendirmiyor onun için çabalıyorum! Hem neresi nefis her yanı yara bere!"

"He gülüm, he he!"

Bir anda o duruma nasıl geldiğinin kendi bile farkında değildi! Apartopar kalkmaya çabalarken başı döndü fakat dengesini toparlayıp kolayca ayaklandı. Babası "yat uyu sabah yaparsın" deyip fırçalamasına rağmen içi rahat edemedi, plastik kabı ve bezi sirke ile dezenfekte ettikten sonra ellerini de yıkayıp tekrar yatağına uzandı. Yorganı tepeleye tepeleye hâlâ ağzının içinden homurdanıyordu. Kendini yapar bulduklarını hatırlayınca soğuk suda üşüyen ellerini yüzünde gezdirdi ve biraz olsun rahatlamayı bekledi. Çok geç olmadan kendini uykunun bulurken aklında genç adamın bir an önce buradan gitmesi vardı keza sonunun hiç hayra doğru gitmediğini bu gece olanlar ona kanıtlamıştı. Yer yarılsa da içine girseydi ya ama bu mümkün değildi. O gitsin de başka bir şey istemiyordu. Yüreğinde buruklukla gözleri yumarken uykuya dalması hiçte zor olmamıştı.

Sabah gözlerini açtığında yanındaki adamla bir an göz göze geldiğini sandı. Feri sönmüş bakışlarda pencereden sızan aydınlığın ışıltıları vardı. Gözlerini bir an bile ondan ayıramadan öylece put gibi kalakaldı. Sırtından aşağıya, ılık ılık bir şeyler akıyordu. Kendine gelene kadar ise az önce gözleriyle buluştuğu kahvelerin, gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu kavrayamadı. Alelacele kalkıp ortalığı topladı. Ev adeta buz kesmişti. Tirtir titreyerek üzerini giyip, babasını uyandırdı ama gözleri de bir yandan genç adamın üzerinde geziyordu. Bu kadar kısa zamanda uyanması mümkün olabilir miydi? Gerçekten gözlerini açmış ve ona bakmış mıydı?

Bilâl sobayı yakarken, Efsun boş güğümü doldurmak için geceki gibi yine çeşmenin yolunu tuttu ve eli ayağı buz kesip elinde ağır güğümle zar zor geri döndü. Standart döngüleri buydu. Güğümde kaynayan suyla kâh çay demlenir, kâh yemek pişirilirdi. Diğer evlerde dışarda olan ya da hiç olmayan banyoyla bir tuvalette hem çamaşırlar yıkanır hem banyo edilir hem özel ihtiyaçlar karşılanırdı. Oradaki fazladan soba bile hayat standartlarını diğer evlerden fazlasıyla yükseltiyordu.

Allah ne verdiyse hazırlanan kahvaltı sofrasında yine sessizlik hâkimdi. Yutkunma seslerine karışan bir tek çatal ve çay kaşığı tıkırtılarıydı. Konuşacak bir şey bulamamak ne kadar zordu! Dün olup biten mevzu hakkında bile kızını bilgilendirmiyordu Bilâl. Daha doğrusu aklına bile gelmiyordu. Kendisi gibi sessizlik oyunu oynayan Efsun'un aklından neler geçiyor, yüreği hangi şüphelerle takırdıyor bilmiyordu. Onun için canını verecek gibi yaşarken o yokmuş gibi davranıyordu ve bu genç kızı fazlasıyla üzüyordu. Bilâl'in aklında kırk tilki vardı kırkının kuyruğu birbirine değmiyordu! Yana yakıla kazasız belasız bir an önce düğünü yapmak, gelinini kollarına almak, evin içinde şimdiki sessizliğe inat kıkırdaşmalar duymak istiyordu.

Efsun ise çoktan bozulmak üzere olan rahatının derdine düşmüştü. Babasının buralardan gitme fikrinden haberdar olmadığı için kaygılıydı. Önceden tüm ev onun kontrolündeydi lakin şimdi bir başkaları da ortak olacaktı. Çiş sırası ayrı dert, yemeğin yetişmesi ayrı dertti! Bildiği bir kaç çeşit yemekle ne Murat'ın karnı doyardı ne babasının! Ya Hatice değişirse diye de düşünmeden edemiyordu. Ya bir üvey ana gibi bir saniye onu oturtmaz ve tüm işleri ondan beklerse? Ya eziyet ederse? Ya babasıyla arasına girerse? Ya bugünlerini mumla arar hale getirirse?

Biliyordu babasının sırf onun için senelerdir yuva kurmadığını. Her zaman; "Bahtın anana benzemesin yavrum..." derdi. O da üvey ana elinde büyümüş duymadığı için de çok eziyetlere maruz kalmıştı. Az çok hikâyelerini anlatırdı babası ve dertleşirlerdi. Bahtı kara annenin kınalı kuzusu olarak benzer bir kaderde çürüyüp gitmek, istediği en son şeydi!


Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin