Köy; yılın bu mevsiminde büyük bir düğüne ev sahipliği yapıyor olmanın yanında, adeta tüm kadınların da sevinç gösterilerine şahit oluyordu. Kadın kadının kurdudur hesabı, tek rakiplerinin başının bağlanıyor olması hepsinin özgüvenini tazelemiş gibiydi. Senelerdir hüküm süren rekabet ve dışlamalar sanki hiç yaşanmamışçasına, şimdi hepsi Hatice'yi layıkıyla gelin edebilme telaşına düşmüşlerdi.
Hatice ise her şeyin farkında olmaktan duyduğu rahatsızlığı dile getirmekten, yine uzak durmuş, herkesin günah çıkarma törenini uzaktan izlemekte yetinmişti. Köy meydanında; temizlenen karlar ve üzerlerine dökülen soba külleri, beyaz rüyalara abanan karabasanlar gibi etrafı kirletse de, aslında yeni bir dönemin başlangıç mekânını şekillendiriyordu. El birliğiyle giydirilen ve süslenen Hatice'nin kollarına giren hanımların her biri için, bütün soğuğa rağmen bugün şenlik günüydü,
Gökyüzünde belli belirsiz göz kırpan güneş sanki onların yüreklerine doğmuş, yıllardır bir ışığa muhtaç gönüllerinde güller açtırmıştı.
Alelacele gelen düğün haberi birçok dedikoduya da ev sahipliği yapmıştı. Hatice hakkında ileri geri bilip bilmeden fısıldanan yalanlar, evlerde birer haykırışa dönüşmüştü. Şimdiye kadar namusuna halel getirmeyen Hatice; bugüne kadar hep kötü bir kadın olarak algılanır olduğu köyde, kışın ortasında gerçekleşen düğünüyle de bu ithamlardan yine kaçamamıştı. Bu lafları ortaya kimlerin ortaya attığı bilinmese de, köyde Bilâl dışında hiç bir erkekle adı anılmamıştı. Şimdiyse; bütün şüpheleri doğruya çıkarırcasına, köyü attıkları adımla çalkalıyorlardı.
Kazanlarda pişirilen yöresel yemekler, şüphesiz herkes için tarif edilmez bir lezzetteydi... Erkekler; köylerindeki kara leke temizlendiği için, kadınlar ise; bir numaralı rakiplerinin artık ortadan kalktığını görmekten dolayı rahatlamış görünüyorlardı.
Bilâl damat tıraşını olmuş, Murat'la beraber en uygun kıyafetlerini giyinmişler, imamı almaya gitmişlerdi. Ahtı vardı Bilâl'in. İlk fırsatta onu herkesin gözü önünde resmi nikâhlı karısı yapacağına dair ama şimdi... Henüz adı tam temize çıkmadan gerçek kimliğini deşifre edemezdi... Artık tüm bilgi ve kayıtlara bir tık mesafede olan bilgileri kütüğe evli bir adam olarak düştüğünde, yerini bulmaları yalnızca bir kaç saate bakardı.
Kendi himayesine aldığı kadını ve oğlunu bu riske atamazdı. Efsun ve Murat'ın henüz kimlikleri bile yoktu. Okul yüzü görmemiş, tahsil yapma imkânı bulamamışlardı. Her şeye çok geç kalmıştı biliyordu ama tüm çabası da onlar için değil miydi? Bir kaç gün önce yaşadığı ayma anını daha önce yaşamış olsa; daha farklı davranırdı biliyordu... Daha 2-3 haftaya kadar ölüp Fidan'ına kavuşmak için dua eden adamın, yaşarken bir ölüye dönmesine sebep olmamış mıydı Hatice...
"Olmadı!" dediğinde Murat; yıkılmamış mıydı Bilâl o sözlerle... Yıkılan bentlerin altında kalıp, bu sefer Haticesiz kalmaktansa ölmeyi dilememiş miydi? Bir yanı Fidan derken bir yani nasıl oluyor da Hatice diyebiliyordu?
Biri ölü, biri diri iki beden... İki kadın... Biri rüyalarında bile göremediği, diğeri rüyalarından çıkaramadığı kadın... Bir yanı ölüp Fidan'a kavuşmak isterken, diğer yanı kalıp Hatice ile hayatın her şeyini paylaşmak istiyordu. Girdiği fırtınalı düşünce deryasından ise Murat'ın omuzunu dürtmesiyle uyandı.
"Hıh?"
"İmam diyorum... Öğle namazını kıldırıyormuş beklememiz gerekiyor!"
"Haa tamam evlat, bekleriz ne yapalım..."
"Bilâl abi?"
"Murat! Anlaşmadık mı oğlum senle? Bundan sonra bana baba diyecektin? Söz vermiştin? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...