39

11.4K 601 95
                                    

Birkaç dakika daha kendiyle hasbihal yaparken Bilâl; içerisine düştüğü gerçekliğin soğukluğuyla titredi. Dünü düşünürken ne çok şeyi atlıyordu! Daha önce aklına gelmeyen bir şey şakağından bir kurşun misali hızla geçerken ürperdi... Gözlerini sıkıca yumarken aklındaki tahminleri irdeledi. Olabilecek herşey sanki gerçekmişçesine bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Olabilecekleri düşünmekten beyni karıncalanmaya başladı. Bu delirmekle eş değer duyguyla tüm duyguları ayaklandı. Kendisini yerden zar zor kaldırıp kapıya attı. Soğuk havayı derin derin içine çekerken, ceplerini sigara bulurum umuduyla karıştırdı.

"Allah kahretsin! Allah kahretsin!"

Kapının önünde közü soğuyan soba kovasına tekme attığında biranda her yer uçuşan siyah gri toz zerrecikleriyle kaplandı.

"Ben bunu nasıl düşünemem, böyle bir ayrıntıyı nasıl atlarım! Şerefsizin dölü! Nasıl yaparsın bunu, nasıl!"

Bir an gözlerinin önüne köy meydanında Efsun'un başı kesilmiş cansız görüntüsü geldi.

"Bu kadar mı gözün döndü? Yetmedi mi çektirdiklerin?" derinden iç çekti. "Offf! Ahtım olsun ölümün benim elimden olacak Ali! Ahtım olsun ölmek için yalvaracaksın! Ahtım olsun kime ne yaşattıysan bedelini misliyle ödeyeceksin!"

Dikkat çekmemek için bağırmamaya gayret gösteriyor, sesi kısıldıkça içindeki volkan da gitgide büyüyordu. Senelerdir fazlasıyla ölüm, zulüm görmüş "artık yeter!" diyordu.

Dün gece bu evde, kızı yukarıdaki odalardan birinde derin uykudayken; savunmasız bir şekilde ölümü mü bekliyordu? Bu bir soru cümlesi değil, canını acıtan bir tespit göstergesiydi. Fakat kendine gelmeli, bu meseleyi artık soğukkanlılıkla ebediyete kadar sürecek çözüme götürmeliydi. Hırslı bir şekilde çamurlu ayaklarıyla içeriye girdiğinde Murat bıraktığı yerde mazbut bir şekilde, şaşkın bakışlarla dikiliyordu. Dışarıda söylediklerini duymamış olmasını diledi. Yüzünde duyduğuna dair bir belirti arasa da bulamadı. Derin bir nefes alırken ellerini yumruk yaparak cebine soktu.

"Murat senin olmadığını biliyorum" dedi tane tane "ama benim aklıma takılan şu! Hiç mi ses olmadı yavrum ya da başka bir şey? Ne olabilir inan ben de bilmiyorum ama beni de anla!" dedi yumruk elleriyle bağrını döverek odanın içerisinde volta atarken "Buralarda bir şeyler dönmüşse nasıl hiçbir şey duymazsınız aklım almıyor!"

Murat'ı kırmadan sorgulamaya çalışmak tahmin ettiğinden de zor bir hâl alıyordu ama bunu yapmaya mecburdu. Sadece onun tarafından anlaşılabilmeyi umdu. Onu suçlamadığını, sadece olayın nasıl gerçekleştiğini çözebilmek adına ona sorular sorduğunu anlayabilmesini istiyordu.

Murat başını sallayarak kısık sesiyle "Bilmiyorum baba." dedi. Gerçekten bilmiyordu. Geceye dair aklını zorlasa da hiçbir şey hatırlamıyordu.

"Hatırlamalısın evlat!" dedi Bilâl, sesi çaresiz çıkıyordu. Kendini divanın köşesine bırakırken çökmüş bir maden gibiydi.

"Anlamıyorsun evlat, tüm ihale size kalacak! Sana ve kızıma..." diye mırıldandı. Bu ihtimal genç adamın tabiki aklına gelmemişti. Nasıl gelsindi ki? Sabahın köründe bir selâ ile uyanmış, iki ölümle birden sarsılmıştı. İnsanların yüzlerindeki tiksintinin bizzat muhatabı olmuştu. Murat kendisine katil denmesini bir ihtimal anlayabiliyordu. Ortada ondan başka zanlı hiç olmamıştı. Kim her ne yaptıysa ortada hiçbir delil bırakmamış tüm suçlar bir mıknatıs gibi ona yapışmıştı. Seneler içerisinde buna bile alıştığını, bunu yadırgamadığını o an anladı. Artık suçlanmak gözünü korkutmaz olmuştu. Dili kendinden bağımsız bir şeyler mırıldanırken o hâlâ Efsun için endişeleniyordu.

Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin