Hâlâ bölüm ithaf ederken sıkıntı yaşıyorum. Bu bölüm de bana adansın diyenler yorum yapabilirler mi? ;))
*****
Mübeccel Hanım anlatırken; onun yüreği yangın yerine dönmüş, vücudu kasılmaya başlamıştı. Eli istemsiz karnına gitti. Rahatlamaya ihtiyacı vardı. Sabahın köründe, aç karnına hamile bir kadına iyi gelecek bir sohbet etmiyorlardı.
Mübeccel Hanım'sa Hatice'nin huzursuzluğunu farketti. Belli ki üzüntüsünü bebekleri hissetmiş annelerini uyarıyorlardı. Telaşla elini onun omuzuna atıp sinesine çekerken başını okşamaya başladı.
"Telaş etme gelinim, bak bebekler hissetti seni gördün mü?" Cık cıklayarak başını salladı. "Hem Sonra anlatırsın günler çuvala girmedi ya!" Gelinin elinden tutup ayağa kalkmaya çalışırken de söyleniyordu;
"Şimdi benim güzel torunlarım acıkmıştır, gel içeriye girelim de Yonca sana güzel bir kahvaltı hazırlasın, sonra içinden geldiğinde nasılsa anlatırsın... Acelesi yok..."
Yalandan kim ölmüş? Kimse! Ne söyleyeceğini deli gibi merak ediyor ama ona daha fazla zulmetmek istemiyordu. Aslında acelesi de vardı! Yitip giden seneler vardı. Belki de elinden tutup içeriye götürdüğü gelini herşey olup biterken kundaktaydı. Artık birşeyler için geç kalınmamalıydı fakat torunlarının sağlığı da düşünmeliydi. Kaş yaparken göz çıkarmasa iyi ederdi!
Yaşlı kadın aklındakileri bu sebeple biraz daha erteledi. Güzel gelininin dili nasılsa bu sabah ki gibi çözülecekti...
İçeriye girdiklerinde Yonca mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Kapıdan giren Mübeccel Hanım genç kadını süzerken dudakları memnuniyetle kıvrıldı.
"Kolay gelsin Yonca kızım..." diye seslenirken Yonca onların adım sesleri eşliğinde çay demliyordu. Yüzünde kocaman gülümsemesiyle arkasını dönerek mırıldandı.
"Günaydın Mübeccel annem..."
Mübeccel Hanım Hatice'nin koluna taktığı elini okşayıp iç geçirdi. Gözlerini merakla genç kadının üzerine dikip kinayeyle sordu;
"Yusuf'um çıktı mı?"
Yonca artık onun bu sorgulamalarına, incelemelerine alışmıştı ama gözüyle bile görse Yusuf hakkında herşeyi ona sormasına alışamamıştı.
"Çıktı." Dedi düz sesiyle. Yaşlı kadın başını sallayıp köşe koltuk takımına ilerlerken Hatice'nin elini okşayarak "Canının çektiği bir şey var mı güzel gelinim?" diye mırıldandı.
Bu kadar ilgi genç kadına fazla gelse de ürkek yanı şımartılmaktan memnundu. Genç kadına merhametle bakarken diğer eliyle yüzünde henüz kurumaya fırsat bulamayan gözyaşlarını sildi.
"Yok anam sağ olasın..."
Yonca elinde çaydanlıkla masaya yaklaşıp çayları dökerken "Mübeccel anne!" dedi. "Bu Cumartesi-Pazar dışarı çıkabilir miyim?"
Yüzü kızararak sorduğu bu soru yaşlı kadının tuhafına gitmişti.
"O nasıl laf Yonca'm!" diye önce kükredi. Yonca izin istediğine bin pişman olmak üzereydi ki yaşlı kadın devam etti "Sen bizim hizmetçimiz değilsin artık kızım! Sen kendini halen oralarda mı görüyorsun? Hem de herşeye rağmen?"
Hatice onların konuştuklarına istese de kulak misafiri olamamıştı keza sofrada bir kuş sütü eksikti. Kızartılmış ekmeğinin üzerine tereyağı sürüp üzerine böğürtlen reçeli sürerken bebekleri karnının içinde horon tepiyordu. Dudakları her lokmada biraz daha kıvrılırken "ımmh" sesleri çıkarmadan da edemiyordu. Mübeccel Hanım Yoncayı paylamayı bırakıp başını ona çevirdiğinde kıtlıktan çıkmış gibi yediğini görerek sevindi ama uyarmadan da edemedi.
"Yavrum bak gene şirazeyi kaçırıyor akşama kadar şiştim diye geziyorsun. Şurada taş çatlasın 1 ay! Doğur sıpaları ondan sona istersen dünyaları ye!"
Yonca kıkırdarken Mübeccel Hanım ona da ima dolu pis bakışlar attı. Hatice son lokmalarını da ağzına atıp dudaklarını silerken " Ana..." diye yutkunarak seslendi. Dudaklarını yalayıp utanır gibi kızarırken "Şu meseleyi biran önce halletsek sanırım herkes için en iyisi olacak..." dedi. Yaşlı kadın ak düşmüş kaşlarını kaldırarak Yoncaya baktı. Onun birşeyler bilmesinde bir mahsur olur mu diye düşünmeye başladı. Çayını karıştırıp çay kaşığını çay tabağının kenarına bırakırken "Bence de yavrum... Herkes için en iyisi bence de bu meselenin biran önce halledilmesi olacak..." diye mırıldandı.
Yonca onlar arasındaki konuşmayı şifreli gibi düşünerek sandalyesini sürükleyerek geri çekerken " Mübeccel Anne-" demişti ki yaşlı kadın onu elinden tutup yerine oturttu.
"Otur yavrum otur!" başını sallarken pofladı. "Bizim senden gizli saklı neyimiz kaldı da bunu gizleyeceğiz. Bugün saklasak yarın duyacaksın ne gereği var. Ayrıca..." dedi Hatice'ye dönerken " Ben de bilmiyorum ki meselenin ne olduğunu..."
Hatice başını sallayarak yerinde kıpırdandı. Kasıklarındaki ağrı yavaş yavaş azalmaya başlamıştı.
"Evet ana bilmiyorsun." Dudaklarını ısırırken Yonca'yla göz göz geldi. "Aslında ben ve Murat dışında kimse bilmiyor sayılır..." Bir de galiba Tarık denen o delikanlı biliyordu ama şimdi bir de onu anlatmak zorunda kalmamak adına ismini zikretmeye gerek görmedi.
"Efsun..." deyip gözlerini kaçırıken bir kerede söylemenin herkesin kalp sağlığı için iyi olacağına karar verdi. Mübeccel Hanım "Evet..." diye fısıldayıp umutla Hatice'nin ağzının içine bakarken; Hatice ne diyecekse bir kerede herşeyi lapadanak söyledi.
"Efsun sevdalı ana. Hem de var ya! Hem de o kadının oğluna âşık!"
Mübeccel Hanım şaşkınlıkla kaşlarını kaldırırken "Hangi kadının?" diye sordu. Yonca ağzı bir karış açık kalırken yaşlı kadın hiç bir şey anlamış gibi durmuyordu.
"Faryal mı ne onun!" dedi dudaklarını büzerek ama ağzından çıkanlarla yaşlı kadın şoka girerek sağ elini yüreğinin üzerine bastırdı. Yonca yerinden kalkıp hemen ona hapını getirirken yaşlı kadın inildiyordu...
"Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
Ficción General"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...