44

7.6K 452 66
                                    

Omzumu sıvazlayıp sıktığında baktım yüzüne, ayağa kalkıp 'benimle gel' der gibi işaret etti. Kürtçe konuşmuştu ama halen nerede olduğumuzu anamamıştım. Ama yine de sevinmiştim nedense... Sessiz diline başımı sallayarak cevap verdim. Beni evine götürüp tandırdaki suyla yıkadığında artık dünyalar benimdi. Düşünsene aylardır her şeye hasret kalıyorsun! Düştüğün durum zaten boktan!" başını sallayarak delikanlıya gözlerini çevirdi.

"Murat hiç bir zaman unutma evlat; elindeki imkânların hepsi paha biçilemez birer nimet! Ömrüm boyunca sıcak suyu çok sevmeyen bir adamdım ama o günden sonra değişti her şey... Savaşta da olsak erzakımız bol olur aç kalmazdık. Ama bu yaşadıklarım öyle bir şey değildi..."

Murat her duyduğu şeyle daha da şaşırdı. Hiç böyle bir hikâye beklemiyordu. Senelerdir bu toprakların adamı sandığı babası meğer bir anda farklı bir dünyadan hayatlarına düşmüştü.

"Susmak... Bu devam ettirilebilecek bir şey değil! Nasıl dayandın peki, hiç fark etmediler mi?" diye sorduğunda Bilâl gülümsedi.

"İnsan mecbur kaldığında her şeyi yapar evlat... Mış gibi yapar çok güzel! Bu fıtratımızda var! Mecburiyet; kimi zaman menfaate dönüşür ki benim de bir menfaatim vardı şüphesiz:

Saklanmak zorundaydım. Kabahatimin daha ne olduğunu bilmesem de başıma gelebilecek şeyleri tahmin ediyordum. Yaptıklarından emin biri oldum her zaman... Çok farklı bir şekilde de başlamış olsam bu işe; canımı, varımı, yoğumu vatanım için ortaya koymuştum ve neyle suçlandığımı bilmeden sesimi çıkaramaz kendimi açık edemezdim."

Murat yine kendini tutamayarak sordu;

"Pekala kimse anlamadı mı rol yaptığını? Neyse ben böldüm devam et baba..."

Ama Bilâl aynı görüşte değildi. Saatine bakıp gözleri irilirken ayaklandı.

"Evlat ben devam ederim de adam uyandı dedin biz sohbete daldık. Uçak düştü ölmediler, açlıktan ölecekler! Eve git anana söyle bir şeyler hazırlasınlar getir. Ben de açım sen de. Ayrıca kömürlüğü kontrol et bakalım kazma kürek var mı? Bir iş çeviriyoruz elimize yüzümüze bulaştırmayalım."

Murat başını sallayıp montunu sırtına geçirerek evden çıkarken dışarının ayazı zalimce yüzünü ısırdı. Bu sefer sabah ki gibi telaşlı değil de olabildiğine sakin adımlar atıyor, sanki eve hiç gitmek istemiyor gibi oyalanıyordu. Arkasında ayak sesleri duyduğunda önce irkildi, ardından omuzuna konan el ve duyduğu sesle rahatladı.

"Zeliha Anamın cenaze namazına katılalım oğlum. Onu unuttuk! Ona son vazifemiz yapalım... Ölürken yanında olamadık, bari cenazesinde olalım. Hem de senin üzerine yıkılan pisliği temizlemeye çalışalım. Kimse göğsünü gere gere öldürdüğü kadının cenazesine gelmeyeceğini bilerek kadar tanıyor seni. Lakin yine de temkinli olmakta fayda var."

Murat başını sallarken derin bir iç çekti.

"Sence kim yapıyor baba? Neden benimle uğraşıyorlar?" Bakışlarını adama çevirip kat'i bir sesle sordu.

"Kim ya da kimler mi demeliyim?"

Bilâl'in yüreğini, anılarını, hayatını alevlere veren işte bu cümleydi. Tüm konuşma sırasında arada kalan o kayıp sayfaları nasıl izah edeceğini düşünürken; şimdi yüreğinin bir tarafına yerleşen delikanlı, ona bunu soruyordu. Bir bilse her sırra gerçek katil kadar vakıf, acaba yanında kalır mıydı? Delikanlıyı sakin ama pürüzlü sesiyle cevapladı;

"Anlatacaklarım daha bitmedi evlat. Sadece es verdik. Anlatacaklarım ne benim için kolay, ne de duymak senin için. Ama bil, tüm cevapların bende saklı..."

Sonraki dakikalar musalla taşındaki Zeliha anaya son görevlerini yaparak tamamlandı. Köyün kadınlarından yürekli olanlar son kez onu yıkamış paklamıştı.

Ardından İmam Hasan'ın tok sesi köy meydanında yankılandı;

"Allah için namaza, meyyit için duaya, hâtun kişi niyetine..." deyip tekbir getirilirken, Zeliha anayı yürekten sevenlerin gözlerinde yaşlar vardı.

Bu olay herkes için bir dönüm noktası, mihenk taşıydı.

Bilâl ve Murat omuz omuza saf durduğunda; meraklı gözlerin üzerlerinde olduğunu biliyorlardı.

Ama masumiyet her şeye rağmen yine kazanmış, kazanacaktı.



Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin