Hatice; sabah Bilâl Karan evden çıkar çıkmaz soluğu bahçede aldı. Plan yapmak zorundaydı yoksa her şey ters tepebilirdi. Öyle bıçak sırtıydı ki bu mesele, ismi ortaya çıkarsa evliliği bile tehlikeye girebilirdi. Karan'ın Efsun ve Yalın arasında alevlenmiş sevdadan haberi yoktu ve duyması gereken belki de son insan o'ydu. Senelerdir içinde biriktirdiği kini yüreğinden söküp atmak için zamana ihtiyacı vardı Bilâl Karan'ın lakin Efsun ve Yalın için zaman zehirdi. Panzehriyse kavuşmak, koklaşmaktı.
Kendini onların yerine koydu bir an... Hâlbuki onların ıstırabını anlayabilmek için görmek bile yeterliydi. Lakin Bilâl Karan'ın 'Oya' adını duydukça, 'Feryâl' dendikçe esip gürlemesi, evi ayağa kaldırması bir oluyor, sonrasında da çocuk gibi günlerce küsüyordu.
Hatice'nin elbette bilmediği birçok şeyler vardı. Bunun kendisi de farkındaydı. Bazen "Bilmemek daha iyi..." diyordu. Bilse kaldıramamaktan korkuyordu. Henüz ortama alışamadan ortaya çıkan gebeliği, bir anda herkesin susmasını sağlamış, ortalık durulmuştu. Belki en baştan dökülse saçılsa eteklerdeki taşlar, rahat edeceklerdi ama yapamamışlardı. Uçaktan indikleri an, kendilerini bekleyen son model bir Mercedes V serisi minibüsü gördüğünde Hatice'nin kalbi durmuştu. Sanki zamanda boyut atlamış gibiydi. Köyden şehre gidildiğinde çocukluğunda izlediği Türk sineması replikleri gibi klasiklerin yaşanmasını bekliyordu ama hiçbir şey öyle olmamıştı. Konağa geldiklerindeyse, dünyası bir kere daha boyut atlamıştı. Bilâl'inin bu varlıklardan uzak, izbe bir yerde nasıl yaşadığını günlerce düşünüp durmuştu.
Kulakları kapıların arkasındaki büyük harfli konuşmaları duyduğunda, aklındaki birçok soruya cevap bulmuştu. Ardından Bilâl Karan'ın devlet tarafından ödüllendirilmesiyle ismi temize çıkmış, ortalık durulmuştu. Bu herkesin susmasına bir bahane olmuştu.
Sanki devlet herkesin yaptığı her şey için özür dilemişti. Oya için, Fidan için, geçip giden seneler için... Kapıların arkasında Muhtar Ali'nin adı bile geçmiş, kulakları ondan bile haber almıştı. Onun akıbetini öğrendiğindeyse; bir yanı sızım sızım sızlamış, diğer yanı Efsun'a yaptıklarından dolayı düğün bayramdı...
Bir bilseydi Abdullah'ın katili o; helva yapar tüm ülkeye dağıtırdı. Ama o zaman ortada kalan Bilâl Karan olurdu. O sır ifşa edilirse Bilal'in bu olaylardaki yeri de ortaya çıkar, karnında taşıdığı sabi sübyanlar daha doğmadan babasız kalırdı. Kimse olanları dillendirmeye gerek görmedi. Hatice de öğrenmedi. Yusuf, Murat ve Karan arasında sır kaldı her şey ve o konuşmalara duvarlar bile şahit olmadı.
Mübeccel Hanım gelininin bahçeye indiğini fark edip peşinden indi. Kamelyada onu otururken ve düşünceli buldu. Yaşlı kadın üzülüyordu. Olaylar nedeniyle oğluna, gelinine, torunlarına kavuştuğuna bile doya doya sevinemiyordu. Bir tarafta seneler sonra ortaya çıkan can suyu kızı, diğer tarafta hasretiyle küle döndüğü yiğidi, oğlu vardı. Ve yaşlı yüreği yan yana taş binalarda yabancı gibi olmayı kaldıramıyordu. Kurulan sofralarda birlikte ne güzel yemekler yenilebilecekken, bu dargınlığa neden son vermediklerini anlayamıyordu. Karan'ın inadı, Oya'nın kendince sebepleri barışa, huzura taş koyuyordu. Ve seneler sonra her akşam ona ekmek ve süt getiren delikanlının torunu olduğunu öğrenmenin şokunu yaşıyordu.
Feryâl'in seneler önce kucağında bir bebekle gelişi, evlerinde işe başlayışı, o bebeği beraber büyütüşleri ve seneler sonra yan konağın sahibiyle evlenişi, eşi öldükten sonra işlerin başına geçip büyük başarılara imza atışı aklına olur olmadık zamanlarda birer birer üşüşüyordu. Zaman zaman Feryâl'in onları nasıl bulduğunu bilmiyor, deli gibi merak ediyordu. Senelerdir peşinde kızı gibi gezen o güzel kadın, kendisiyle beraber büyümüş, yaşlanmış ve oğlunu onlardan bir an bile esirgememişti. Yusuf'a bile ayrı bir bağlıydı Feryâl...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...