Ertesi sabah daha horozlar ötmeden Murat soluğu Ali'nin evinde alırken; o lanet adamın ikiyüzlü suratını son kez göreceğini kendine telkin ediyor ve sakin olup bir şey belli etmemesi gerektiğini kendine defalarca hatırlatıyordu. Ne hazindi; öz babasının katiliyle senelerce hiç bir şey bilmeden yaşamak ve ne büyük hayal kırıklığıydı, karşısındaki insandan bozma yaratığın yalanlara senelerce kanmak..!
Kendini saf dışı bırakmak adına girdiği pis oyunlar ve oyunu her bozulduğunda onlara yakınmış (!) gibi davranırken ona inanmaktan başka çaresi olmaması...
Önce ecinnili, sonra deli olmuştu ve türlü türlü lakaplara mazhar olmuştu Murat ve artık bütün bunların altında kimin yattığını biliyor, daha da celalleniyor, kinleniyordu. Senelerdir aklında yer etmiş tüm sorular; bir mıknatısın ters kutbunu çekmesi gibi şak şak hedefini bulmuştu! Senelerce düşünse aklına gelmeyecek ihtimal tek bir isimle ve geçmişten aldığı tek bir haberle tek tek çözülmüştü.
Bazen kendini suçladığı, kaçıp gitmek istediği zamanlar olmuştu elbet. Annesinin başına bir bela olmaktan başka bir şeye yaramadığını düşündüğü zamanlar... Öyle olmadığı halde cinlerle konuşmaya kalktığı zamanlar..! "Eğer ecinni olsaydım gelirlerdi!" dediği, hatta sırf bu yüzden dağa taşa küfürler savurduğu zamanlar olmuştu.
Bir insanın kendini lanetli saymasına, ardından vurulan deli damgasına eyvallah çekmesine, her şeye katlanmıştı o çocuk kalbiyle fakat bu son olaylarda katil denmek Murat'a fena halde koymuştu. Suçu işleyip işleyip faturasını Murat'a kesen bu adamın karşısında, ne kadar sabırlı olabilirse o kadar sabırlıydı Murat. Ve şimdi onu son kez görecekti. Onun suratına tükürmek istese de yapamayacaktı. Hayallerini ilerki tarihlere saklayacak, güçlenerek buraya döndüğü günlerde gerçekleştirebilmek için bekletecekti. Kapıyı içindeki hiddete rağmen nazikçe vurup beklemeye başladı.
Hanife kocasına kahve pişirmeye kalkmış ardından kapının gümbürtüsüyle sarsılmış ve üzerindeki hırkasıyla kapıya seyirtmişti. Kırk yıl düşünse sabahın köründe karşısında Murat'ı göreceğini düşünemezdi. Bir an donup kaldı, tam ağzını açıyordu ki arkasından gelen Ali'nin bir el hareketiyle kapıdan çekilip ona yol verdi. Murat'ın kapılarına gelmesi; Ali için hiçte hayra alamet değildi. Hele de sabahın bu erken saatinde millet uykudayken, sokaklar tenha ve ıssızken uygun da değildi. Arkasını dönerek karısına tısladı.
"Hanife sen içeri geç, bizi de dinleyim deme!" Sonra Murat'a dönerek kaşlarını kaldırdı. Saçı başı dağılmış, akşamdan kalma dut gibi sarhoş olmuştu ama karı kısmısını bu saatte elin erkeğiyle kapıda konuşturacak kadar da şerefsiz olmadığını iddia ediyordu.
"Hayırdır evlat?" dedi suratını buruşturarak çünkü başı ağrıyordu. Elini başına götürüp yüzünü sıvazlarken; "Daha kargalar bokunu yemeden kapıma dikilmişin. Bismillaaah! Asmaya mı geldin kesmeye mi?" deyip pis nefesiyle kahkaha attı.
Murat ondan gelen iğrenç kokuyla burnunu tutmamak için kendini zor tutuyordu.
"Diyeceklerim var Ali abi!" deyip kaşlarını çatarak ayaklarının dibindeki karlarla oynamaya başladı. Dün başlayan kar neredeyse yarım metreye yaklaşmıştı üstelikte ayaz vardı. Birkaç saate kalmaz her yer belli ki buz tutacaktı. Ali'nin kaşları kalkarken kahkahası Murat'ın tavrından dolayı durulmuştu.
"Buyur de bakalım, değecek mi beni uyandırdığına!" derken ayakta bile zor duruyordu. "Yeni yattıydım hemen de kaldırdın!"
Kaşları gözleri ayrı oynarken; Murat adamın belki de içerideki rakı sofrasında halen oturduğunu tahmin ediyordu. Karşısındaki üsluba ilk kez bu kadar dikkat ettiğini far ketti Murat ve üslubun altındaki hitabı ilk kez tüm çıplaklığıyla fark etti. Ali; onunla tiksinir bir edayla ve aşağılayarak konuşuyordu. Ağızından neredeyse tükürükler saçacaktı. Zemindeki karın yüzünü aydınlattığı kadarıyla da gözleri kıpkırmızıydı, adeta bir şeytan andırıyordu. Eskiden olsa buna gülüp geçerdi Murat. Her zaman ona destek olmuş birine gönül koymak ayıp der, dikkat etmez, güler geçerdi. Lakin şimdi gördükleri taş gibi ağırdı. Ve o taş yüreğinde oturduğu yerleri acıtmıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...