78

1.4K 151 2
                                    

Sabahın erken saatlerinde Bilâl odadan çıkıp sessizce Murat'ı uyandırdı ve "Giyin çıkalım biraz konuşmamız gerekiyor" dedi. Muratsa hiçbir şey sormadı çünkü dünkü konuşmaları epey yarım kalmıştı. "Tamam." deyip hızlıca üzerini giyindi.

Tüm gece koynunda yatan yavru kediyi Efsun'un yatağına bırakıp çıktı. Tüm gün ne yapacaklarını, nasıl halledeceklerini konuşup durdular. Bilâl Murat'a onları bekleyenleri ve şehir hayatını anlattı, genç adamsa sadece birşeyler sordu ve dinledi.

Ali'nin evindeki hasta adamı es geçip diğer eve gittiler ve ev sahibiyle görüşüp helallik istediler. Sabah erken saatte hazır olmalarını ve kimseye bir şey söylenmemesini sıkıca tembih ettiler. Evin anahtarını kime bırakacaklarından, ambardaki gıdayı kime verilmesi gerektiğine varana kadar epey konuda kafa kafaya verip kararlar aldılar.

Tüm bunlar kolaydı da en zoru evdekilere bu meselenin nasıl açılacağıydı. Murat tedirgin değil aksine rahattı. Ona vaadedilen şeyleri kabul etmemek için aptal olması gerekiyordu ve her şeyden öte artık Bilâl ağabeyi ondan hiçbir şey saklamıyordu. Olabilecek şeyleri her türlü ihtimalle onunla paylaşması ve eskisi gibi sohbet ortamı oluşturmaya çalışması kendine olan güvenini artırıyordu. Onun kendisine sadece annesi için yaklaşmıyor oluşunun adeta ispatı gibiydi. Yüreği sevinçle dolsa da belli etmedi. Yüzüne umursamazlık maskesini takarak yanında ağır usul yürümeye devam etti. Gece boyu kar yağmış her yer yine bembeyaz olmuş ve yine yağmaya devam ediyordu.

"Yarına kadar kar kalınlığı muhtemelen yarım metreyi bulur." diyordu Bilâl çünkü gök kubbe yarılmış gibiydi. Rüzgâr durduğu için lapa lapa yağan kar fazla hissedilmiyor gibiydi ama her yer beyaza boyanmıştı. Etrafta dolanıp duran bir kedi gördüklerinde Murat gülümseyerek eğildi ve kedinin başını okşamaya başladı.

"Bu evdekilerin anası olmasın abi?"

Zavallı kedi alenen ağlıyor sesleniyordu. Bilâl içindeki merhamete daha fazla kulaklarını tıkayamayıp Murat'a cevap verdi.

"Al bakalım götürelim. Buluştuklarında anlarız anası mı danası mı?"

Eve dönüş yolu sessiz, bir o kadar da buruk bir mutlulukla geçti. Murat kucağındaki kedinin başını sıvazlarken bir yandan da etrafı son kez bakar gibi, defalarca, her detayı görebilmek adına seyretti. Biliyordu delikanlı bu köyün her şeyini özleyecekti bir gün. Köpeklerini, kedilerini, çeşme başındaki salkım söğüdü, yaz aylarında çoluk çocuk toplaşıp baraja girdikleri günleri özleyecekti.

Bu temiz hava, bu doğal manzara, keşke daha güzel şartlar altında hizmetlerinde olabilseydi de hiç gitmeleri gerekmeseydi lakin her şey var olsa bile huzur yoksa hiç bir güzelliğin ehemmiyeti yoktu. Anlamıştı Murat hayatı boyunca 5 harfli tek kelimenin altına sığdırılan manayı... Huzur aslında her şeydi... Devamlı bıçak sırtında yaşar gibi bir hayatı kim isterdi?

Kapıyı çalmadan içeri giren ikili, onları merakla izleyen gözlerin demir parmaklıkları arasında, bir süre sessiz kaldılar. Murat elindeki kediyi sırıtarak gösterdi.

"Bakalım benim hatun bu muymuş?"

Annesine takılmadan tabiki edemedi! Kar sayesinde tertemiz olan kediyi usulca yere bırakıp; onun yavrularına kavuşmasını içi sevinçle dolarak seyretti. Bu arada farkında değildi ama herkesin gözü bu kavuşmadaydı. Sabah Hatice odadan çıkarken "Benim torunlarım neredeymiş bakayım?" diye bıcırdamış Efsun ona bön bön bakakalmıştı. Ve belli ki Bilâl geceki konuşmanın bir kısmına oğluna aktarmıştı. Hatice oturduğu yerde gülümserken, Efsun kıkırdıyordu. Bilâl'se heyecanlıydı. Aklından türlü türlü şeyle geçirse de kısa yoldan konuya girmek için boğazını temizledi, ardından "Hele oturun anlatacaklarımız var..." diyebildi.

Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin