O sırada tıklatılan kapıyla adam olduğu yerde kalakaldı. Farkında değildi ama onun da gözlerinden yaşlar akıyordu. Burnunu çekerek kapıya düşmanca göz atıp yüzünü tekrar karısına çevirdi. Yüzüne ve boynuna yapışan saçlarını geriye atıp yanağını öptü.
"Geçti Hatice'm... Şşşş..."
Karısına sıkıca sarılıp sırtını sıvazlamaya devam ederken kapı birkaç kere daha tıklatıldı. Dışardan mırıltılar gelmeye başladıysa da karısının hıçkırık seslerinden duyamadı. Onun kızaran ve sırılsıklam yüzüne esefle baktı.
"Şşştt geçti..." demeye devam etti. Onu neyin böylesine kahrettiğini çözemedi. Sahi aklından geçen neydi? Kıskançlıktan böylesine krizlere girebilecek bir karısı yoktu. Hatice'yi tanıyordu. Onun böylesine içli ağlamasıyla içini kederle karıyordu. Anlattıklarını aklından geçirirken, durdu. Ağzından çıkan cümleleri hatırladı. Konuşmanın başından sonuna kadar onu böylesine neyin etkileyebileceğini anlamaya çalıştı. Kilit kelime ne olabilirdi? Onu hayal kırıklığına uğratan, böylesine perişan eden, kendinden geçiren ne olabilirdi? Fidan'ı sevdim deyişi mi? Buna ihtimal veremedi. Hatice ölmüş bir kadın için böylesine perişan bir şekilde gözyaşı dökmezdi.
Ölmüş bir kadın... Hamile ve ölmüş bir kadın...
Adam sinirle dizine yumruğunu geçirirken kendine de ağız dolusu küfürler etti. Bazen o kadar odun oluyordu ki! Karnında evladıyla ölen bir kadını hamile bir kadına anlatmak da nereden çıkmıştı. Bula bula bugünü mü bulmuştu. Anlatacak başka şey mi kalmamıştı?
"Allah benim belamı versin!" diye kendi kendine kükrerken kapı bir kez daha çaldı. Komodinin üstündeki sert kapaklı not defterini kapıya doğru fırlatırken, çalan herkimse paylamadan edemedi.
"Bi siktirin gidin be! Şuan sizle uğraşamam!"
Başını karısına eğdiğinde onun abartılı öfkesiyle biraz olsun sessizleştiğini farketti. Artık feryat figan etmiyordu.
"Hatice'm..." dedi elleriyle saçlarını okşarken "Geçti... Hadi kendine eziyet etmeyi bırak."
Hatice onun dediği şeyi hiç duymamış gibi sümüğü burnundan aka aka ağlamaya devam etti. Adamsa onun haline gülse mi ağlasa mı bilemedi. Oflayarak komodinin üzerindeki peçeteliğe uzanıp kâğıt mendili aldı ve karısının yüzünü temizledi.
"Yapma meleğim. Kabul ben tam bir eşeğim. Bu kadar üzülebileceğini düşünemedim..."
Bu arada kapıya tekrar vurulunca aklına az önceki küfrü geldi. Sonra demiş bulunduğu şeyle şoka girdi. Başını ne yapacağını bilmez bir tavırla sallarken kapının önünde annesinin olmamasını diledi. Efsun aklına geldiğinde onun bu saatte odalarına gelmeyeceğini fark etti. Murat da olamazdı belki de hâlâ aşağıda ayıkmaya çalışıyordu. Yusuf zaten ihtimal dışıydı. Omzunu bilinçsizce silkerek düşündü. Düşündü. Tüm akli melekeleri birbirine girerken karısını yatağa uzatıp hızla yataktan kalktı ve kapıya seğirtti. Gelenin annesi olmaması için içinden gelen duaları etmeyi ihmal etmedi.
"Ne var lan ne var! Bi rahat vermediniz insana!" diye söylenerek kapısını açtığında gördüğü kişiyle beraber birkaç adım geriledi. Başını seslice kapıya vururken "Anne!" diye inledi. Annesiyse çatık kaşları, dağınık saçları, üstünde fi tarihinden kalma kısa kol boydan geceliği ve elinde şifalı yağlarla kapının önünde dikiliyordu. Şaşkınca kapıda kalırken annesi onu baştan ayağa süzüp suratını buruşturdu.
"Seni de eşekler siksin oğlum! Çekil önümden!"
Onu iteleyerek içeri girdiğindeyse gördüğü manzarayla şoka girip, olayları yanlış anladı. Rehavetle elindeki şişeleri tuvalet masasının üzerine koyarken bir yandan da oğlunu paylamayı ihmal etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...