Efsun için hareketli başlayan gece tam da hayallerindeki gibi devam ediyordu. Murat'ı nasıl koşturduğunu, yatakları nasıl serdirdiğini adamları nasıl taşıttığını hatırladıkça gülesi geliyor, uyuyamıyordu. Muradına ermiş yine Yalın'ın yanına yatmış, hülyalı gözlerle onu izliyor, soluklarında kayboluyordu. Elini kaldırıp gecenin karanlığında genç adamın yüzüne uzattı. Yeni uzamaya başlayan sakallarının parmaklarının ucunda hissettirdiği duyguya hayran kaldı. Yan tarafına bakıp Murat'ın uyuyup uyumadığına baktı keza neredeyse başında nöbet tutmuş, devamlı taciz etmişti. Tabi Efsun da döşeğin yanında koyduğu kömür maşasını sallayıp durmuştu. Aklına takılansa Murat'ın bir şeyleri nasıl fark ettiğiydi. O kadar belli mi ediyordu hakikaten, yoksa?
Bir anda açılan kapı ve içeriye dolan loş ışıkla ani bir şekilde gözlerini yumup yorganın altına girdi. Kalbi heyecandan güp güp atmaya başladı. Adım sesleri önce kesildi, kapı bir daha açılıp kapandı ama kafasını yorgana gömdüğünden bir şey duyamamıştı. Sonra sesleri yine duymaya başladı gelen her kimse, sakince etrafta gezindi, ardından omuzunda onu dürten eli hissetti.
"Efsuun..." diye fısıldayan ses babasından başkasından değildi. Uykusundan yeni ayıkırmış gibi yorganı üzerinden sıyırıp gözlerini açarken mırıldandı.
"Hıh..."
"Kızım kalk sen içeriye yat. İçim rahat etmedi yavrum bu kadar erkeğin içinde yatmana..." Yalanın batsın!
Ne diyebilirdi ki; "Ben düşünemedim, ama Hatice seni düşündü. Hay baba gibi benim! Şam babasıyım kızım ben hatun peşinde gözlerim seni bile görmedi. Hatice ikna etmese kılımı dahi kıpırdatmazdım!" mı?
Efsun'un elinden kaderine razı gelmekten başkası gelmiyordu. Usulca kalkarken sıcak yatağından, loş ışığın aydınlattığı yakışıklı yüze bir kez daha baktı. Babasının onu izlemediğinden emindi. Murat'ı maşayla kovalamaya benzemiyordu bu. Pof!
Eğer şuan Murat uyansa şu halini görse bir ömür onunla dalga geçeceğini biliyordu. Zemin ahşap olsa ayaklarını yere vura vura gittiğini herkes duyabilirdi ama toprak zemin sinirini saklıyordu. İçeriye gidip Hatice'nin yanına yattığında içi isyan doluydu. Onun yanında olmalıydı. Daha önce ve bugünden sonra hep! Sonra kendine geldi. Bu düşündükleri, hissettikleri neydi? Ne saçmalıyordu? O sıradan biriydi ve bir gün nasılsa gidecekti. Üstelik Efsun ona denk bile değildi. Ne vardı yani gözlerine bakıp onsuz ölmek istemediğini söylediyse? Herkes herkese bu sözü derdi değil mi?
İçine bir ateş düştü. Tepeden tırnağa tırmalandı adeta. Damarlarındaki kanı çığlık atarak deveran eder oldu. Onun için her hangi biri olmak... neden acı veriyordu?
Odanın ufak penceresinden sızan ay ışığını izleyerek uykuya daldı ama farkında olmadan öyle derin iç çekti ki onu kirpiklerinin arasından izleyen Hatice şaşırdı. Sırtüstü yatan kızın gözlerindeki buğulanmayı bile fark edecek kadar dikkatliydi. Yerinden doğrulup neyin var demek istedi ama yapamadı. Duyacaklarından korktu ve biliyordu ki öyle bir şey varsa genç kız muhakkak gizler ya da yalan söylerdi. Onu yalana itmek değil, Murat ile aralarındaki bağı koparmaktı derdi ve bugün ilk adım atılmıştı.
Doğru olduğuna inandığı her şeyin kendi kurmacası olduğunu bilmeden rahat bir uykuya dalmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
Fiksi Umum"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...