O kadar konuşmadan, ortaya dökülen onca gerçekten sonra Murat bir daha ona baba demezdi biliyordu. Aklına gelenlerle Murat'ı kolundan çekiştirip odanın dışına çıkardı ve sakin bir ses tonuyla tek tek mırıldandı.
"Bugün olan herşey aramızda kalacak. Bana olan hırsını, kinini başkalarının yanında belli etmeyeceksin. Edersen ikimiz de kaybederiz. Anlaşıldı mı?"
Murat duyduklarıyla delirmemeye çalışsa da kan yine beynine sıçramıştı.
"Başkasının yanında babam, biz bizeyken ağabeyim bile değilsin artık. Kabul!"
Bilal'in yüreği duyduklarıyla daha da kedere düşmüştü. Elinden artık başka da bir şey gelmezdi! Demek Murat için öküz ölmüş, ortaklık bitmişti. Demek ki önce hep beraber şehre gidecekler, sonra kim ne isterse o olacaktı. Murat ne demişti...
"Bunları dün öğrenseydim nikâha razı gelmezdim"
Bu saatten sonra Hatice'yle bir geleceklerinin olmayacağını tahmin edebiliyordu ve hayatı bu sefer de onun hasretiyle geçecekti. Biliyordu. Daha kokusu teninde ve burnundayken her şey bitecek ve kaderleri üç "Boş ol!"a bakacaktı.
Murat karga tulumba battaniyeye sardığı Tarık'ı sırtına alıp evin yolunu tutarken, Bilâl'e yine katran karası hayatının hesabını yapmak kalıyordu. Aşağıda kaynayan güğümdeki suyla paklanıp kirli de olsa üzerini giydi. Yaralı gencin yattığı odaya girip pencereyi açtı ve fanilasının iç cebine tıkıştırdığı paketten bir dal sigara çıkarıp yaktı. Dondurucu soğuğa rağmen öylece olduğu yerde dikili kaldı. Hiçbir ayaz geçmişi kadar üşütmüyordu içini ve hiçbir bahane telafi etmiyordu yaptığı şeyleri...
Cehaleti ayaklarına bir pranga vurmuş, gözlerine mil çekmişti ya bir zamanlar; farketmeden darağacını kendi elleriyle inşa etmişti... Şimdi ne üzülmeye ne de kahrolmaya hakkı vardı.
Yeteri kadar susmayı, gerektiği kadar konuşmayı öğreten kader; sevdiklerinin etrafındaki düşmanları ötelemeyi, onları korumayı öğretememişti. Kaçarken savaşmayı unutmuştu. Ali'ye zamanında ders vermiş olsa, bir tenhada kıstırıp onu gebertmiş olsa bu yaşananların hiç birisi gerçekleşmezdi.
Murat sonuna kadar haklıydı. Hayıflandı... 15 yaşındaki bir genç kadar ileri görüşlü olamadığından dolayı utandı. İçi kesif bir acıyla doldu. Yutkunamadı. Yaşaran gözlerinin farkında bile değildi ki esen rüzgârla onlar da kurumuşlardı.
Düşünce denizinde boğulurken arkadan belli belirsiz bir inleme sesi geldi ve battaniyeye sarılı bedende hareketlilik belirdi.
"Hadi inşallah!" deyip parmaklarının arasındaki sigaradan bir nefes daha çekip pencereden dışarı atıp hızla genç adama yaklaştı. O arada Murat eve gidip gelmişti. Yıkanıp paklanmış, temiz kıyafetler giyinmişti. Babasına temiz kıyafetler getirmiş, evdeki kadınları başından savamadığı için de bunalmıştı. Destursuz odaya dalarken Bilâl irkildi. Yüreği ağzına gelmişti. Murat nefes almadan konuşmaya başlamıştı.
"Anamla Efsun panikte... Allahtan adamın uyandığını gördüler de oyalayıp çıkabildim evden" derken söyleniyordu. Aynı anda bir inleme sesi de o duymuş bir "Hadi inşallah!" lafı da onun ağzından çıkmıştı.
"Tamam sakin ol!" dedi Bilâl, azarlar gibiydi. İkisi de pür dikkat ağır ağır gözlerini açmaya çalışan bedene gözlerini dikmişti. Titrek gaz lambasının aydınlattığı odada hiç bir şey net görünmese de soğuk kahve gözler açıldığında herkes oh çekmişti.
Tabi bu zaman zarfında bir sessizlik hali vuku buldu. Keza genç adamdan bir sorgulama bekleniyordu. Etrafı inceleyebilir, Tarık gibi 'ben neredeyim siz kimsiniz?' diye sorabilirdi ama en ufak bir ses gelmiyordu. Bilal bu durumun uyanmanın verdiği şok olduğunu düşünerek sordu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...