Usul usul üzerini çıkarıp jakuzili duşakabine girdi ve suyu açtı. Başına geçirdiği bone ile ılık suyun altına girerken; biricik oğlunun minikliğini, onu nasıl banyo ettirdiğini, ağzında köpüklerle oyunlar oynattığı günlerini düşünmeden edemedi... Gözlerinde o esmer erkek çocuğunun hayalleri yeniden canlandı:
"Mama bak ağzımdan köçük çıkıyo."
"Köçük değil Yalın'ım köpük, hem ne işi var o sabunun ağzında bakayım senin!"
"Şişlerimi pırşalıyorum."
"Şişlerim değil dişlerim oğlum, kocaman erkek oldun hâlâ öğrenemedin konuşmayı."
"Şen şanki biliyoşun bana hep şıpa diyoşun, şen eşek mişin anne?"
"He bebeğim ben eşeğim sen de sıpamsın oldu mu?"
"Ama eşekler şey yapar şey hih 'aiaiaiai' şen de deşene ondan."
"Sen sabun yemeyi bırak söz diyeceğim kuzucuğum."
"Ama şişlerimi pırşalıyorum!"
"Günde 10 kere diş fırçalanmaz bebeğim çabuk eskiteceksin, zaten her şeyi abartmayı seviyorsun anlamadım ki kime çektin?"
"Şana şektim, ona da şektim, buna da şektim."
"Oğlum o gösterdiğin plastik ördek ama!"
"Oşun benim de kanıma baştırınca onun gibi şeş şıkıyo buramdan..."
"Nerenden hani bakayım?"
"Popomdan mamaaaa!"
"Hii çok ayıp centilmen erkekler öyle konuşmazlar."
"İvet cenmen ekekler öpüşür buradan."
"O büzdüğün dudakları yerim senin."
"Şen yeme dül diyecek."
"Nasıl yapacakmış onu? Annesine söylerim ben gülün. "Oğlumu yiyecekmiş kızınız yedirmem!" derim."
"Yeşin anne nooooluuuurrrr."
"Daha küçüksünüz annem ayıp olur!"
"Ama ben o yüşden şişlerimi pırşalıyordum, yokşa şeker kokarım, büyük adam şeker yemeş düyo dül!"
Seneler nasıl da su gibi akıp geçiyordu... Daha dün gibi gözlerinin önündeydi ufak plastik küvetin içinde oğluyla yaptıkları sohbetler. Ona öz annesi gibi "spathí'm" diye seslenirken Yalın'ın;
"Ben sıpa değilim!" diye evi başına yıktığı günler. Kemal beyi dede bilip sarıldığı sarmaladığı günler. Kan çeker derlerdi de inanmazdı, meğer doğruymuş... Nasıl da sarılırdı kocaman adama? Bir ağaca tırmanır gibi bacaklarından sıkıca kavrar, bir maymun gibi kucağından sırtına geçerdi. O güzel günler şimdi sadece azap veren anılar olarak mı kalıyordu?
Gözyaşları durmak bilmiyordu yine aklına gelen her yeni anıyla... Taze kabuk bağlayan bir yarayı kavlatır gibiydi acısı ama milyonlarca katıydı.
Magrurca geçirdigi ömürde, ayaga düsmekte varmıs...
Yaşayıp görüyordu. Derisi artık suda kalmaktan pörsürken suyu kapattı. Dikkatli adımlarla kabinden çıkıp kalorifer peteğinin üzerine itina ile yerleştirilen bornozu üzerine geçirdi. Maalesef bone saçlarını koruyamamıştı. Çekip yere hırsla fırlattı ve ufak havluya uzandı. Havlu saçlarında her hareket edişinden bir tutam saçı nemli fayansa düşüyordu. Aynı oğlu gibi... Gözünde hiç büyümeyen küçük spathísi gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...