Bilâl ekrana dönen görüntülerden hiç bir şey anlamasa da kardeşine güveniyordu. Aradan geçen birkaç dakika aylar gibi gelmiş, nefeslerini tutarak konuşmadan beklemişlerdi. Her iki tarafta da sistem aktif ve arama yapmaya devam ediyordu. Sonunda ekran tamamen kararıp Türkiye haritası ayrıntılı bir şekilde ekranda belirdiğinde ahizenin diğer tarafından Yusuf'un sevinçli sesi gelmeye başladı.
"Abi tamamdır! Bulduk yerinizi şükürler olsun! Nokta tespitiyle karşımdasın abi. Evet, huuhh!" diye diğer tarafta sevinç nidaları atmaya başlamıştı. Bilâl onun coşkulu sesiyle inanmayarak sordu.
"Bu hemen geleceksiniz mi demek oluyor?" Yusuf duyduklarıyla kahkaha atarken cevap verdi.
"Ağabey, istersen hemen gelip alalım seni. Hemen bağlı bulunduğunuz il sınırlarındaki silahlı kuvvetler ile irtibata geçeceğim."
Bilâl hemen sözünü keserek cevap verdi;
"Bize birkaç gün ver Yusuf. Henüz kimsenin hiçbir şeyden haberi yok. Karga tulumda götürmek istemiyorum buradan kimseyi." Yusuf şu şartlar altında bile abisinin başkalarını düşünüyor olmasına şaşırsa da cevapladı.
"Tamam ağabey sen rahat ol yeter ki..." diyerek derin bir nefes alıp devam etti;
"Şimdi bana net sayılar vermen gerekiyor. Kaç kişisiniz? Kaç ambulans helikopter gerekiyor. Bana gereken net sayıları verebilirsen, seri bir şekilde hemen nakliyenizi gerçekleştirebiliriz. Lakin çığ tehlikesine karşı tek tek hareket edebilir oradaki askeriye haberin olsun."
Bilâl arkasına yaslanıp gözlerini raflarda gezdirip soluklandı. Her ihtimali düşünmeleri gerekiyordu çünkü bugün yağmur yağıp güneş açsa, akşam bastıran tipi ertesi güne kadar tekrar hayatı cehenneme çeviriyordu.
"Jetten 5 kişi kurtardık Yusuf. Beş erkek... Ama birini daha sonra kaybettik, onun defni için bir araç gerekiyor. Gömdük ama çıkartılmalı ve ailesi neredeyse naaşı oraya gönderilmeli..."
Üzgündü... Daha birkaç gün önce gözleri ışıl ışıl bakan bir genç, boğazlanarak öldürülmüştü. Boşta kalan eliyle yüzünü sıvazladı, gözleri dolmuştu. Pürüzlü sesiyle devam etti.
"Evlendim ben Yusuf..." diye mırıldandı. "Sonunda evlendim. Ama benim yüzümden iki can öldürüldü. Sanırım kimin yaptığını söylememe gerek yok..." Yusuf duyduğu şeyle elindeki kalemi sessizce bırakıp nefesini tuttu.
"Evlendiğini biliyorum ağabey..." diye utanç içinde mırıldandı. Bilâl bir an şaşırsa da kardeşinin kalbini kırmak istemedi, bu hesabı sonraya bırakmaya karar verdi.
"Bildiğini tahmin ediyorum da..." diye devam edecekken Yusuf sözünü kesti.
"Abi kimden öğrendiğimi adın gibi biliyorsun, ayrıca ben ona ulaşalı neredeyse 20 günü geçti. Ama asıl anlamadığım bana bu kaza hakkında hiç bir şey söylemediği..."
Bilâl az önce sözünü kesen kardeşini uyarır bir tonda susturup konuşmaya başladı.
"Yusuf! İlk zamanlar bir faciaya daha davetiye çıkmasın diye ben istememiştim haber vermeyi! Hava muhalefetinden dolayı buralara çığ tehlikesine rağmen inmeniz mümkün değildi! Jetin gürültüsüyle çığ oluşmadıysa bile koruma ekibinin araçları bunu sağlayacaktı. Ne yapacaktın! Skorsky mi kaldırtacaktın! Elin o kadar uzadı mı evlat?" diye hırsla söylendi. Kurt kocayınca kuzunun maskarası mı olmuştu? Yusuf ağabeyini daha fazla sinirlendirmek istemeyerek sustu. Olayı başka bir yöne çevirme çabasıyla tekrar lafa girdi.
"Abi bunları gelince konuşuruz. Ama şunu bilmen gerekiyor. Bu jettekiler basit insanlar değildi! Türk ve dünya basını teyakkuzda! Şu an içinde bulunduğunuz il sınırları da dâhil tüm topraklar neredeyse karış karış arandı.
Ve evet birkaç bölgede çığ tetiklendiği için bir süre aramalar durdurulmak zorunda kalındı. Benim garipsediğim şu an senin sistemde göründüğün alandaki mezra, baraj bile taranmış görünüyor uydu üzerinden! Hayır anlamıyorum, nasıl oradan çıkar, nasıl kimse görmez!"
Ortada her ne dönüyorsa zaman içerisinde elbette açığa çıkacaktı ve çok da kurcalanamaması gerekiyordu. Belki de bir şeyler biliyordu kardeşi ve devlet sırrı olduğundan dolayı onunla paylaşamıyordu. Konuyu daha fazla uzatma gereği duymadı Bilâl.
"Ben de anlamadım, anlamıyorum. Zaten normal bir kaza olmadığı hakkında şüphelerim de var!" diye ortaya pimi çekilmiş bir bomba bıraktı.
"Abi?" diye sorarken Yusuf, Bilâl müdahale etti.
"Yusuf! Geldiğinizde konuşalım." Genç adam derin bir nefes aldı.
"Tamam abi! En geç iki güne orada olacağız." Bilâl Yusuf'un sesindeki garipliği fark edince sordu.
"Yusuf ben üzülmeyeyim diye bir şeyleri gizleme, gerekirse ailemi götürürsünüz, ben kalırım burada ama..."
"Abi beni üzen mesele çok başka... Zaten çok yakında öğreneceksin. Diğer meseleye gelirsek eğer, artık hiç bir şey eskisi gibi değil! Bana güven, gönlünü ferah tut. Hazırlanın artık oradan kurtuluyorsunuz!" diye güven verircesine söylendi.
Karın ağrısı çok başkaydı lakin ağabeyi bilmiyordu. Ölen delikanlılardan biri Yalınsa eğer? Abisi hiçbir kadından bahsetmemişti ama bir kadın personel çalıştığını biliyorlardı, e bir de gelinleri Öykü vardı? Onlar neredeydi? Onlara ne olmuştu?
Yoksa; Tahran büyükelçisinin kızı Öykü Atahan bir jet kazasında feci halde ölmüş müydü?
Elleriyle yüzünü sertçe sıvazlarken abisinin sesi kulaklarına ulaştı.
"Tamam Yusuf! Sen ne diyorsan öyledir. Biz hemen toparlanıyoruz o zaman!"
Yusuf derin bir nefes alarak tebessümle ve ağabeyini daha fazla meraklandırmak istemeyerek cevapladı.
"Abi... Annem seni gördüğüne çok sevinecek!"
Bilâl'in yüreği yirmi küsür senedir hasret kaldığı kadın için çarptı bu kez. Onu nasıl da özlemişti. Gözleri dolarken sessizce mırıldandı.
"Ben de... ben de..."
Konuşma bittiği an akü de boşalmış ve tüm elektronik teçhizat kapanmıştı. Tıpkı dünle bugün gibi, hiç bir şey aslında hiç yaşanmamış gibi...
Bilâl'in parmakları cihazların üzerine değdiğinde ısıyı hissetmese, tüm bunların bir rüya olduğuna inanabilirdi ama artık farkındaydı. Bilâl'in hayatında, köhneleşmiş bir çağ kapanıp, yeni bir çağ açılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
Genel Kurgu"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...