Multimedya: Efsun ;)
"Geraldine?"
"Bana yeni bir iş mi teklif edeceksin?"
"Bu akşam Neil'in yerine benimle operaya gelmek ister misin? Fazladan bir biletim var"
"Bayılırım. Hüzünlü bir opera mı?"
"Evet. Her zamanki mantıksız konulardan... Kadın kahraman sevmediği bir adamla evleniyor, onu öldürüyor. Sevdiği erkek ise intihar ediyor. Bu gibi şeyler. Operalarda genellikle rastlanan iletişim eksikliğini konu alan bir eser."
"Sadece Opera'da değil hayatta da en önemli eksiklik bu sanırım" dedi Geraldine kuru bir sesle.
"Sonra seni Quentin'se yemeğe davet ediyorum"
"Tamam"
Yine hayallere daldı Efsun... Zaman zaman, kitaplarda okuduğu bu 'opera' denen şeyi merak etmişti. Sinema, tiyatro ve konser denen şeyleri biliyordu çok az ama opera neydi? Anladığı kadarıyla müzikli ve hikâyeli tiyatroydu opera... Belki de mezrada ara sıra yapılan şenliklerdeki gibi bir şeydi. Nasıl güzel ağıtlardı kim bilir... Belki kadınların ağıtları gibiydi kitapta anlatılan; "Hüzünlü opera"
Sonra bir diğer cümlede durakladı bakışları. Anlamada değil de kavramada sıkıntı yaşadığı şeyler oluyordu. Bunun açıklaması ise sadece hayat tecrübesinde saklıydı. İnsan yaşamadığı bir şeyi yaşamış gibi düşünemiyor hissedemiyordu. Bol keseden atan, büyük konuşan insanlar zaman içerisinde tükürdüklerini yalamadan öğrenemiyorlardı; ''Büyük lokma ye, büyük söz konuşma" atasözünün inceliklerini. Anlayamadığı fakat yaşadığı en büyük kavram ise iletişim eksikliğiydi.
"İletişim eksikliği..." Acaba babası ile arasındaki sorun bu muydu? Birbirleriyle hiç konuşamayan iki insan... Şöyle bir baktı kendilerine... Konuşmadan da mutlu olunabilir miydi? Evet. Ama hep eksik kalırdı bir şeyler! Onlar baba-kız gün içerisinde sofradan sofraya bir araya gelirlerken; bir kadın kocası ile her anını beraber geçirmek durumunda kalıyordu. Kendisi bir kaç dakika babasının suskunluğuna katlanamazken, kocasınınkine katlanabilir miydi? Kendine sorduğu bu soruyla rahatsız oldu. Kendiyle saklısı gizlisi olan bir adam hayal etti. Bazen babasını bile ara sıra boğmak isterken, kocasına neler yapabileceğini yalnız Allah bilirdi. Aklına gelen şeylerle bir anda içindeki hayâ duygusu ortaya çıktı.
Kocası... Artık yaşı geliyordu. Buralarda kızlar 18 yaşına gelmeden evlenip çocuk çocuğa karışırken, kendisi öylece bekliyordu. Gerçi köyde onun dengi ve akranı hiç kimse yoktu. Başını tekrar kitabına çevirdi ama bu sefer de başka konular istila oldu düşüncelerine...
Buralarda her şey bedava iken, bir düğün ve şenlik çalgısını dinlemek için bilet almakta neyin nesiydi aklı bir türlü almıyordu? Kim böyle bir şey için para harcardı ki? Hakikaten faraziye tanıdığı o dünyada insanlar akılsızlardı Efsun'a göre. Senede bir kaç kez para denen o meretle karşılaşmıştı ama çoğu zaman ihtiyacı bile olmamıştı. Nereden bilecekti, şehirde havayla su bile paraylaydı?
Bazen; şenliklerde babası izin verdikçe türkü söylerdi genç kız. Başı dik, mağrur prensesler gibi, karşısındaki sarp kayalıklara bakarken... Bazen annesi aklına gelirken söylerdi içli ağıtlarını, en içten... Babasının yarım yamalak anlattığı hikâyeleri gelirdi aklında. Bir suskunlukla başlayan sevdaları nasıl da büyüktü? Gözünden bir damla yaş akardı da, birçoğu genzini yakardı herkesten gizlerken... Türküsü bittiğinde yerinden kalkar, herkesten uzaklaşırdı. Hıçkırarak ağlar, özlemlerini gözyaşlarıyla yıkardı.
Bazen asker türküleri, bazen de o yöreye ait öğrendiği bir kaç türküyü, bazen de eskiden kaldıkları kasabalardaki ozanların türkülerini... Buraya geldikten sonra kasabaya gide gele birçok teknolojik nimeti tanımış, güzelliklerini tatmıştı belki ama şimdi tekrar sorsalar bu kerpiç duvarlı tek göz odaya 'Saray' derdi. Atların ve çocuk cıvıltılarının yükseldiği dar köy meydanında; bazen düğünler yapılır, teknolojiye inat bazen tef, bazen saz kullanılır, kadınlar bir yanda, erkekler bir yanda gürültüden uzak düğünlerini yapar, yine aynı meydanda cenaze namazlarını kılarlardı...
Şimdi ise hüzünlüydü ve baharı özlemişti. Yaklaşık iki aydan beri yerden kalkmayan kar ile hayatları durmuştu ve kar kalınlığı bir buçuk metreyi geçen yerler vardı. Hatta bazı yerlerde evler tamamen kar altında kalmıştı. Babası o zamanlarda köy halkının yaşadıklarını anlatmıştı birçok kere. O; evde bekler, diğer evlerden uzak ve yüksek bir yamaçta olmanın keyfini sürerken, kar altında kalan evlerin sakinlerinin küreklerle el verdiğince köstebekler misali tüneller kazdıklarını duyardı... Zordu... Çok zor! Pınara ulaşmanın mümkün olmadığı zamanlarda karları eritip tülbentten geçirerek kullanmak zorunda kalmak çok zordu. Aynı suyu hem içmek, hem yemeklerde hem de genel ihtiyaçlarda kullanmak zorunda kalmak çok zordu! Herkes kaderlerine razı gelip sessizce işini görmek mecburiyetinde kalıyordu.
Burada hayat, belki şehirdekilere göre bir hayli meşakkatli ve mezarlık sessizliğinde gelebilirdi ama alışınca insanın kendini bulmasına, mutlu olmasına, insan olmasına ne büyük vesileydi... Babası bile ilk defa burada Efsun'una gülmemiş miydi? Bildikleri ile insanlara, hayvanlara yardım ederken; ilk defa sevinecek olmuştu bu mezrada, sağlık ocağının olmayışına Efsun. Çünkü babası, ne zaman bir yaralı ya da hasta kapılarına dayansa, iyileştirene kadar çabalar, kendine has tedavi yöntemleri ile insanlarda hayranlık uyandırırdı. Günlerce yanında kalır, o yardım etsin diye onunla daha fazla konuşurdu. Efsun hala bilmezdi babasının bu kadar çok şeyi nasıl bildiğini. Çünkü konuşmazdı Bilâl gerekmedikçe. "Belki bir gün anlatırım kızım..." demişti bir gün. Sonra yine susmuş, buzdan bir duvar olmaya devam etmişti.
Efsun kitabına geri dönmek üzereydi ki, dışarıdan gelen ve kulakları sağır edecek kadar yüksek gürültüyle yerinden sıçradı. Ses ve patlamalar öyle şiddetliydi ki Bilâl'i bile derin uykusundan uyandırdı... Sanki bir savaş çıkmış ve köy bombardıman altına alınmış gibi seri patlamalar devam ederken kapıya koştu Bilâl ve "Beni burada bekle kızım." deyip gitti...
Efsun bir yandan meraklı gözlerle pencereden köy meydanını bakınıyor, diğer yandan da koşanların nereye gittiklerini görmeye çabalıyordu. Göz gözü görmeyen fırtınada ne olduğu hakkında bir fikri olmasa da, babasının tez zamanda sağ salim eve dönmesi için dualar ediyordu...
Maeve Binchy-Aşk Mutfakta Pişer
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...