21

20.7K 666 88
                                    

İçi pır pır ederken, müjdeli haberi nasıl vereceğini kafasında tasarlamaya çalıştı. Ama önce Bilâl abisinin yüzünü görmeli ve bekleyişindeki tavrını incelemeliydi. O da acaba kendileri kadar heyecanlı mıydı? Bilâl abisi ve Efsun'un onun hayatındaki ve yüreğindeki yeri; kral tahtıydı. Kendisine açtıkları pencerelerden çeşit çeşit dünyalar göstermişler, ellerinden geldikçe ablalık babalık yapmaya çalışmışlardı. Gerçi bugün ondan 'ağabey' olması isteniyordu. Olacaktı elbet! Senelerdir yeşil boncuk gözleri solgun bakan kız çocuğuna kol kanat gerecek onu herkesten ve her şeyden koruyup kollayacaktı.

Bilâl ağabeylerinin evine her gittiğinde, Efsun'un dergilerine kayardı gözleri Murat'ın... Bir heves açar bakardı tanımadığı yabancı dünyalara... Binalar, insanlar, hayatlar... Hiçbir şey buralardaki gibi değildi... Renkli, hareketli, enerji doluydu. Okumayı Bilâl öğretse de, pratiği hep bu dergi ve kitaplarla yapmış ve kendini o hayatların içinde yaşarken hayal ederken bulmuştu. Efsun'u hiç anlamazdı mesela... Birbirinden renkli resimlere bakarken, hiç birinin, onun ilgi alanına girmemesini garip bulurdu...

Efsun; Murat'a göre; soğuğun en yoğun zamanlarında bile, başını dik tutan ve başkaldıran bir kardelen gibiydi... Ve o kardelen; şimdi o kadar adamın içinde solar giderdi... Bu ev fikri; aklında dönüp dururken, Bilâl ağabeyin evlerinin kapısına geldiğini bile fark etmemişti. Kapıyı çaldığında içindeki heyecan; tüm hücrelerine işlemiş, soğuğun etkisiyle hayatında hiç karşılaşmadığı bir titremeye sebep olmuştu... Bilâl kapının gümbürtüsüyle yerinden sıçradı;

"Kim ola ki bu gelen, ıssız saatte!" diye söylenerek zar zor günün ve ruhunun yorgunluğuyla ayağa zor kalktı. Efsun'a göz ucuyla baktı ve genç adamla ilgilendiğini fark edip içinden de kötü bir şey olmamasını umarak, yönelip kapıyı açtı. Karşısında Murat'ın allak bullak yüzünü gördüğünde; içindeki sıkıntıyla beraber bir adım gerileyip, onu içeri davet etti. İçerisi ağır ilaç ve kan kokuyordu ve dışarıdan gelen temiz hava ile bu daha da hissediliyordu. Burnuna gelen tarhana kokusunu ise es geçti Murat ve kendini rahatsız eden kaynatılmış ot kokuları ve yoğun buharın ne işe yaradığını merak etti.

Aslında bir an önce güzel haberi vermeli ve aklındakileri bir an önce paylaşmalıydı Bilâl abisiyle ama öncesinde biraz korkutmak fena olmazdı değil mi? Şeytan bir kere dürtüklemeye görsündü zaten. Aklına yol boyu gelmeyen fakat şimdi hücum eden hinliklere sırıtmamaya çabalarken, aslında yüzünü fazlasıyla üzgün tutması gerektiğini de her saniye kendine hatırlatması gerekiyordu. Şu zamana kadar onun babası olmasını istemiş bir çocuk için, yılların intikamını en güzel böyle alabilirdi... Onu beklettiği her sene için onu süründürmek geldi aklına ama hemen vazgeçti...

Evin sıcaklığı onu mest etmiş, bir an önce buraya taşınıp sıcak sobanın dibinde yatacağı günlerin hayalini bile kurar olmuştu olacaklardan habersiz... Onun ağzına bakan adamın beklentili görüntüsüyle ise daha da gaza getirdi yaramaz tarafını. "Sadece birazcık." diye telkin etti içindeki yaramaz çocuğa, fazla ileri gitmeyecek sadece birazcıcık kokutacak, vereceği tepkiyi izleyecekti. Eğer karşısındaki bu koca dağ yıkılmaya başlarsa; içindeki yaramaz çocuk tarafı hem şımaracak, hem sevinecekti. Ne kadar istenildiğini bilmek onun hakkıydı! Sadece duvarlarından rüzgâr sızan ve ısınmayan bir baraka için istenmek gururuna dokunurdu! Acıdığı için anasıyla evlenmesini değil; onu ve kendisini gerçekten sevdiği için evlendiğine inanmak istiyordu...

"Kısmet değilmiş Bilâl ağabey..." dedi bir anda Bilâl'in şaşkın bakışları arasında... Bilâl ise; cevabından aslında içten içe emin olduğu şey karşısında afalladı! Nasıl olurdu bu? Olmayacak bir dua ya âmin dememişti ki! Ayan beyan senelerdir kendini bekleyen kadın nasıl şimdi kendine "Hayır" derdi? Bir yanlışlı vardı bu işte! Onları bu hayattan kurtarmak istediğini göremiyor muydu? Allahtan belasını mı istiyordu?

Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin