109

1.2K 132 0
                                    

Meliha anladığını işaret ederek evden çıktı. Tek dileği artık suların durulmasıydı. Herkesle birlikte o da yorulmuştu. Bir iç savaşın içerisinde suçsuz, günahsız kalıvermişti. "Filler tepinirken, çimenler ezilir." diyen ne güzel söylemişti! Herkes kendi başının derdine düşmüş, kimse halini hatırını dahi sormaz olmuştu. Yaşı 50'lerin ortalarında çalışmanın ne kadar zor olduğunu acaba hangisi biliyordu? Hiçbiri bilmiyordu. Onlar engelli bir evlada sahip olmadıkları halde kendilerini kahrederken, Meliha evindeki engelli yavrusunu bırakıp para kazanmaya geliyordu. En kötüsü de; o evden çıktıktan sonra tüm gün aklının onda kalışı oluyordu.

"Ahh hayat..." diye mırıldanarak Arnavut kaldırım sokakta ilerlemeye başladı. Dükkanların tentelerinin gölgelerinin altından sırtından terler akarak ilerledi. Birkaç komşuyla merhabalaşırken soluk soluğa kalsa da aklı Mübeccel Hanım'ın ona dediklerine takılmıştı. Başını düşünceyle sallarken tek dileği her şeyin daha fazla sarpa sarmamasıydı. Hanımının morali ne zaman bozuk olsa ilk çattığı o oluyor, hayatı bir anda cehenneme dönüyordu. Düşünceler içerisinde Özsoyların konağına varıp bahçe kapısında biraz soluklandı. Yüzündeki terleri silerek kapının sürgüsünü çekip patika yoldan yürümeye başladı. Eve vardığında bahçede oturan Yoncayla karşılaştı.

"Kolay gelsin Yonca kızım..." olduğu yerde nefes nefese kalırken Yonca panikle ayaklandı.

"Hoş geldin Meliha abla, hayırdır?"

Meliha ellerini sorun yok dercesine sallarken;

"Ben Efsun'u arıyorum yavrum. Mübeccel Hanım onu konağa istedi" dediğinde Yonca nihayet derin bir nefes almıştı ama olaylara az çok vakıf olduğundan onların orada ne aradıklarını da deli gibi merak etmeye başlamıştı. Demek iki kadın evden gizli saklı oraya gitmek için çıkmıştı. Kaşlarını çatarak başını bilmişlikle sallarken neler olduğunu sormamak için kendini zor tutuyordu. Tam ağzını açtığı sırada Meliha direk söze dalmıştı.

"Efsun nerede kızım evde mi?"

Yonca başını sallarken eliyle bahçeyi işaret etti.

"O şimdi bahçededir abla, akşam ezanından önce de gelmez..."

Meliha olduğu yerde homurdanırken ellerini kalçasının üstüne atmış soluklanmaya çalışıyordu.

"Hele bi bardak su veresin Yonca kızım, boğazım kurudu!" deyince Yonca başını sallayıp içeri koştu. Meliha'ysa kocaman bahçede kızı nasıl arayacağını düşündü durdu.

Acaba bu Efsun dedikleri kız koca bahçenin neresindeydi? Meliha köşedeki sedire doğru ilerlerken homurdanıyordu: "Bir akıllısı bulmaz mı beni ya Rabbim!" diye söylenerek Yonca'nın getirdiği bir bardak suyu başını tutarak içip soluklandı.

"Mübeccel annem neden çağırdı Efsun'u hayırdır abla?" diye sorduğunda Yonca, Meliha ellerini dizlerinin üzerine atmış soluklanıyordu.

"Valla bilemicem güzel kızım. "Ne yap et onu al buraya getir, gerekirse öldüğümü söyle ama mutlaka getir!" dedi!"

Yonca onun dedikleriyle iyice hayrete düşerken neden böyle davrandığını da merak eder olmuştu. Elini kadına uzatan yonca "Hadi madem işin acele beraber bakalım... Zaten beni yanında görmeden seninle gelmez." Dediğinde Meliha "Hanımım da öyle dediydi zati!" deyip pufladı.

Sedirden kalkıp bahçeye inen patika yolda yürümeye başladıklarında Ağustos sıcağı ve nem yüzünden boncuk boncuk terlemiş bunalmışlardı. Ellerini gözlerine siper ederek, ayaklarına sivrik otları batarak en yakınlardan aramaya başlamışlar, genç kızı hiçbir yerde bulamamışlardı.

Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin