Babası günün büyük çoğunluğunu yine evden dışarda geçiriyor, çoğu zaman akşam ezanından önce eve girmiyordu. Efsun ise; her zaman sessizliğin yanında, yalnızlığıyla da baş başa kalıyordu böyle olunca... Şimdi yalnız değildi işte!.. Oyuncak bebeğine kavuşan minik bir kız çocuğu gibi, ona hiç yük olmayan bu bedenle gideriyordu tek kişilik yalnızlığını... Onunla dertleşiyordu, hiç kimselere açmadığı kalbinin mahzenlerine bir tek onu buyur ediyordu.
Ne kadar da merak ediyordu onu duyup duymadığını?.. Duysa komik duruma düşeceğini düşünüyordu sonra... Bazen ona ninniler, şarkılar mırıldanıyor, saçlarını okşuyordu usul usul... Her gün temizlediği için sadece biraz ilaç kokuyordu bedeni ve her şeye rağmen sanki ellerinin değdiği yerler daha çabuk iyileşmeye başlıyordu...
"Ovalanan bölgelerde, kan akışı hızlandığından, iyileşme sürecini etkiliyor..." demişti babası ona bir keresinde. Belki bu da öyle bir şeydi... Ya da adına konan büyü ellerinde vücut buluyor, genç adama canından can akıtıyordu... Genç adamın gidip gelen melekeleri arasında onu hissettiğinden, kokusuyla efsunladığındansa bihaberdi...
Önceleri; gözüne masumca ve tamamen iyi niyetli gelen dokunuşlar, zaman içinde alışkanlığa dönüşmüş ve özlenir bir hale gelmişti. Günlük olarak ellerini, saçlarını, göğsünü okşamak, kremlemek Efsun'a kendini garip ve değişik hissettiriyordu... Ne olduğunu bir türlü anlayamasa da; kendini hiç olmadığı kadar iyi hissediyor sanki onun yaraları ile beraber kendi yaralarını da iyileştiriyordu...
Düğün fikri iyi hoştu ama artık yalnız kalamayacaklarını öğrenmişti Efsun. Artık bu evin içinde 3 yabancıyla daha yaşayacaklardı. Bunun neden kendini rahatsız ettiğini aslında az çok biliyordu. Babası ve kendi hayatları için bunun doğru bir adım olduğunu bilse de, yanlış geliyordu işte!.. Adı bile saklı bir yabancıya yaklaşamamaktan korkuyordu. O beden; Efsun'un elleri olmadan iyileşemez şifasını bulamazdı fakat şimdi güreşte tuş olan babası, onun elinden gece onun yanında yatabilme imkânını da alıyordu. Bir yanı sevinç çığlıkları atarken, bir yanından itirazlar yükseliyordu...
Gözünü tekrar, yerde tüm ihtişamıyla yatan bedene çevirdi. Yeni yeni iyileşmeye başlayan bedende gözlerini gezdirdi... Neden bir daha göremeyecekmiş gibi baktığını ise bir türlü çözememişti. Onun gözlerini açtığına şahit olmak istiyordu gözleri ve her fısıltısını işitmek istiyordu kulakları... Ona dokunuşları masumca olsa da Hatice'yi tanıyordu Efsun... Ve yanlış imalarda bulunacağını biliyordu.
Hatta bazen kendisi susar gözleri konuşurdu ya Hatice'nin... Bir bakışında milyonlarca kelime mırıldanırdı ya o gözleriyle... O gözlerle; herkesten gizli, kendine neler diyebileceğini de tahmin edebiliyordu genç kız...
Efsun; ondan öğrenmişti gözleriyle konuşmayı... Bir ayna gibi; kalbini ve aklındakileri, gözlerinin puslu ışığında izletirdi karşısındakine... Bu yüzden; içi ağlamak isterken hiç karşı gelemezdi gözlerine... Tıpkı şimdi olduğu gibi... Ne olduğunu anlayamadığı bu muammaya, başkaldırmak ister gibiydi içindeki bir şeyler...
Efsun... Kitaplardan okuduğu duyguların gerçekte milyonlarca çeşitlikte yaşanabildiğini yaşayarak öğrenecekti... Şimdi ise... Sessizce bekleyecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...