19

22.2K 680 88
                                    

Bilal; Murat'la konuşması biter bitmez, bir kaç gündür aklında yer eden şeyi yapmaya, jetin düştüğü kayalıklara gitmeye karar verdi. Biraz aklını dağıtmak, biraz da soluklanmak iyi gelecekti. İçinde garip bir ses, bir şeylerin ters gittiğini ona söyleyip dururken, bir an takip ediliyor hissine kapıldı. Son iki gündür, kar yağmamış olsa da, ayazın etkisiyle sertleşen ve buzlanan zemin, yürümeyi sıkıntılı kılıyor, her an düşme tehlikesi olması da; insanı dışarı çıktığına çıkacağına pişman ediyordu.

Aklında onu yiyip bitiren ihtimaller, adeta kırk tilki modundaydı. Kırkının kuyruğu birbirine değmiyordu ve hepsi teker teker ilgi, alaka, hizmet bekliyorlardı. Nihayet enkaza vardığında bir terslik olduğunu hissetti. Etrafa savrulan uçağın parçaları toplanmış bir yere yığılmıştı. Bu çok dikkat çekiciydi. Henüz kimsenin gelmediğinden o kadar emindi ki; etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Keskin bakışları sanki her taşın altını görebilecekti. Uzun kirpikleri birer güneşlik misali gözlerini gölgeliyor, rahatlatıyordu.

Hava aydınlık ve zemin bembeyazken kör olmak içten bile değildi. Gözlerini tekrar enkaz parçalarına çevirdi. Bu sistemi az çok biliyordu. Ama bunu bu köyde yapabilecek sayılı adam vardı. Metal parçaları şehirde hurdacıların kullandığına benzer bir şekilde istiflenmişti. Bunu kimlerin yapabileceğine dair fikirleri de sınırlıydı. Hâlbuki köylüyü uyardığını hatırlıyordu

"Kar kalkana ya da yardım gelene kadar, kimse buralara el sürmeyecek!" dememiş miydi? Bunun altından çıkacak çapanoğlu aklını kurcalarken, yerini ezbere bildiği turuncu renk, adeta çelik kasayı andıran makineyi de göremedi! Ellerini soğumuş metal aksanda gezdirdi. Bir zamanlar bembeyaz olan fakat şimdi katran karasına dönen gövdesine işlenmiş modeli zihnine kaydetti.

"Cessna Citation CJ2''

Aklında; kaza günü tüm derdi para olan isim yankılandı bir an... Tabi ya! Başka kim olabilirdi? Aklı sıra; bilgiler karşılığında, yine bir şeyler koparabilmeyi umut ediyordu anlaşılan "Göreceğiz..." diye mırıldandı Bilâl. Buradan ona ekmek çıkmayacaktı her ne olursa olsun buna mani olacaktı!

Geldiği gibi ağır adımlarla yolu dönerken, izlendiğinin farkındaydı yine bilindik rolüne bürünmüştü. Aklı Murat'a kaydı sonra, onunla yaptıkları konuşmayı defalarca tahlil etti. Acaba Hatice ile konuşabilmiş miydi? Hatice ne tepki vermişti? Kabullenmeliydi! Tek çaresi, çareleri buydu... Onlar hiçbir şey bilmiyorlardı. Buralardan gidene kadar, onları o soğuk barakada elin hasta adamıyla, bir başına bırakamazdı. Hatice; senelerin yüzünü eskitemediği masumu... Namusu şerefi için şerefsizlere kafa tutan, ayak direyen yürekli taze...

"Keşke ilk gün onlara sahip çıkabilseydin!'' diyordu yüreği... Elinden gelebilen yüreğinin haykırdıklarından pek azıydı hâlbuki. Bir tarafta yüreği, bir tarafta vicdanı, bir tarafta ele âleme karşı kullanması gereken mantığı... Tam bermuda şeytan üçgenini andırıyordu içine düştüğü boşluk. Her defasında daha da dibe çekiyor, bir bataklıktaymışçasına onu boğmaya yelteniyordu...

Daha kaç kere evleri yakılacaktı? Kaç kere alevlerden canhıraş kurtarılacaklardı? Her defasında kurtulmuşlardı ama bir kere daha kurtulacaklarının garantisi var mıydı? Ateşler... Alevler... Yanan hayat ve hayaller... Bilâl; bunların ne demek olduğunu, gayet iyi biliyordu... Özellikle birileri şu an kudurmuşken, bir daha onların hayatını riske atamazdı. Kararını vermişti artık. Bu sene burada geçirdikleri son günleriydi! Şok kış son mevsimleriydi. Kar kalktığında; her şeyi olduğu gibi bırakacaklar ve hastaları da alıp buradan ebediyen gideceklerdi.

"Bunun için bir an önce Yusuf'la görüşmeliyim." diye mırıldandı ağzının içinden... Gözleriyle etrafı taramaya da devam ediyordu. Keza Yusuf'la en son seneler önce görüşmüşler ve bir daha irtibata girememişlerdi. Belki de yaşadığını dahi bilmiyordu. Aklına Hasan geldi ve onun buradaki görevini hatırladı bir kez daha. Bu topraklar ile devlet arasında gözcü olmuştu her zaman. Olmayan caminin imamı olmuş, almadığı maaşa rağmen hizmet vermişti. Bir günden bir güne kimse Hasan'ı sorgulamamış, akıllarına dahi gelmemişti. Hasan da yöresel ağzı ile onlara uymuş yaptığı her şeyi Allah rızası için yaptığına milleti ikna etmişti. Biliyordu Yusuf ile her zaman irtibattaydı ama bunu nasıl yaptığını hiçbir zaman öğrenememişti daha doğrusu kurcalamamıştı. Akıllı bir adamdı ve nabza göre şerbet dayar, yerine göre konuşmasını bilirdi.

Ama artık sondu. Aklına gelen ihtimaller düzinesi, boş bıraksa zihnini, daha neler düşünecekti lâkin "yaşlanıyorum artık desene!" diye geçirdi içinden. Ruhu yorgun, yaralı bir beden nasıl olursa öyleydi... Efsun olmasa; çoktan çekmişti kendi ipini... Biliyordu...

Belli ki; hayatın Bilâl'le daha konuşacakları vardı.

"Ödenmeyen hesaplardan ziyade alacaklıyım!" diyordu Bilâl.

"Mutluluğa alacaklıyım, huzura, bolluğa, rahata, sevgiye, gülmeye, kahkaha atmaya bile alacaklıyım.'' diyordu.

Hüzün kotasını kullanıp bitireli çok olmuştu artık. Neredeyse 15 senedir çekmediği dert, görmediği eziyet kalmamış gibiydi... Artık korkuyordu! Sevdiklerinin başına bir şey gelmesinden ölesiye korkuyordu!

Senelerdir beklediği günün; bugün olmamasını ne çok isterdi... Akça pakça bir geçmişe sahip olup, her şeye rağmen, kendi topraklarına dönebilmeyi sevdikleriyle... Ama bildiği şey, katili bildiği gibi; katilin de onu bildiğiydi. Kurt yaşlansa da; hala ölmemiş, gençler önden giderken, o arkalarına bakar hale gelmişti...

Efsun, Hatice, Murat ve şimdi de tüm yaralılar... Sorumluluğu gün be gün artarken, severek omuzlamıştı tüm yükleri. Ve bugün; Murattan gelecek bir umut ışığına daha muhtaçtı artık. Senelerce terbiye ettiğini sandığı duyguları, artık terbiyesiz birer ergen gibi triplenir olmuştu son günlerde...

Aklında bin bir soru, evin yolunu tutarken; Efsun'da akşam yemeğini pişirmiş camdan babasını gözlüyordu. Hava kararmış, gaz lambasının ve sobadaki alevlerin aydınlığıyla kitabını okumaya çabalıyordu. Babası özellikle tanesiz çorba yapmasını tembihlemişti. Tencereden odaya dolan bol sarımsaklı tarhana kokuları ise açlığını bir daha hatırlatıyordu.

"Geldin mi babam?"

"Geldim yavrum... Nasılsın kızım?" derken Efsun'un yanaklarını avuçlarına almış şefkatle okşuyordu.

"İyiyim babam." Günlük tekrarlanan bir ayin gibi; baba kız buluşmalarını kutluyordu. Bilâl kızının alnına bir öpücük kondurup;

"Hastamız nasıl oldu? Bir aksilik yoktur inşallah, iğne saati geldi zaten... Ee dediğim çorbayı yaptın mı, bir lokma bir şey girsin garibin boğazından?

"Yaptım babam, tam da sevdiğin gibi bol sarımsaklı Tarhana pişirdim"

"Eline sağlık yavrum..."

İçeriye geçip ellerinin kirliliğini arındıracakken, Hatice'nin evine neden gittiği aklına geldi. Genç adama pansuman yapamadan gidip, gelmişti. Tabi aklı bir karış havadayken daha çok eli boş dönerdi. Hatice karşısında bin bir sıkıntıyla dertlenirken aklında hiç bir şey kalmıyordu! Onun rahat ve huzur içinde yaşamasını istiyordu artık. Ve ne zaman Hatice ile karşılaşsa kahverengi gözlerinde ezberleri bozuluyordu. Aklındakiler uçuyor dimağında bir tek onun yemenisinin altından süzülen örgüleri yer ediyordu...

Sırıttığının bilincine varmadan, bugün yaşadıkları gözlerinin önüne geldi. Attığı adım hayatını tamamen değiştirecek bir devrimdi ama emindi! Hele ki uçaktaki patlamadan sonra daha bir emin olmuştu yalnız bir hayat sürmek istemediğinden. Koluna su değdirmemeye çabalayarak Efsun'un sürahiyle eline yavaşça döktüğü suyun akıp gidişini izledi. Efsun ise babasının yüzüne anlamsızca alık alık bakıyordu. Bir gariplik hali devam ediyordu. Ayrıca ayda 3-5 kelime eden adam bir anda ne olmuştu da bülbül kesilmişti? Önce bir şeyler sezer gibi oluyor, sonra aklındakileri kışkışlıyordu genç kız. Çok meraklı olmak iyi değildi lakin babasının bu hali de normal değildi!

"Sağ ol kızım."

"Ne demek babam..." Bilâl eğilip kızının alnına minnetle dudaklarını kondurdu. Yaşıtlarına inat, kızı can paresi ne kadar da saf ve fedakârdı...

İşleribittiğinde Bilâl yaralı gencin başına dikildi ve dikkatli gözlerle bedenindekiizleri, yanıkları, yarıkları inceledi. Tahmin ettiği gibi doğanın bağrındayetişen şifalı bitkiler, özel hazırlayıp enjekte ettiği ilaçla beraber işeyaramaya başlıyordu. 



Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin