38

11.6K 522 72
                                    

Bilâl alelacele yüreğinde korkuyla eve girip etrafına bakınırken konuşmaya başladı.

"Murat sen hastalara bak oğul... Bir ölümü daha kaldıramayız!"

Murat ise utancı paçalarından akar bir vaziyette sadece "Tamam ağabey..." diyebildi. Üzgün, kırgın ve perişandı. Daha dün baba dediği adama ağabey demek ona terste olsa şuan için doğru geliyordu. Her ne olursa olsun göğsünü açıp bakamıyor, o "sana güveniyorum..." dese de inanamıyordu. Bilâl'se duyduğu kelimeyle biranda sinirlendi. İçeriye girmek üzere olan adımları kapı eşiğinde durdu. Çakır gözlerinden adeta alevler saçar, kumral kaşlarını çatarken arkasını delikanlıya dönmeden haykırdı;

"Baba!"

15 sene boyunca ağabey lafının ezikliği altında kaldığı pekâlâ yeterdi, daha fazlasına tahammülü yoktu. Zaten bütün sinirleri yerle birken bir de bu lafı duymak gururunu zedeliyordu. Anlamıyordu ki Murat ona nasıl güvenildiğini, bilmiyordu ki olan biteni! O anca cahil aklıyla kurdukça kuruyor, adamı delirtiyordu.

Bu haykırış Murat'ın bentlerini yıkarken usulca yürüyüp babasına arkasından sıkıca sarıldı. Minnettardı ona... Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca kez minnettardı... Ona inanması, güvenmesi, hiçbir şeyle kıyaslanamazdı...

"Tamam. Baba."

Arkasını dönüp merdivenleri büyük adımlarla hızlıca çıkarken kendini fazlasıyla yaşlı hissediyordu. Kaç basamak bırakmıştı adından? Yıl gibi gelen birkaç adım ne kadar da hızlı geçmişti? "Tıpkı dünle bugün gibi..." diye düşündü. Merdivenlerin bittiği yerde bir müddet soluklandı. Aşağıda babasının mırıldandığı şeylere kulak vermeye çalıştı. Omuzları ağrıyordu sırtına bindirilen iftiraların yükünden, çökmesi an meselesiydi.

Montunun koluna alnından şıpır şıpır akan terleri sildi, ciğerleri koşturmanın telaşıyla acıyordu. Gözleri duvardaki kırık çerçeve içerisindeki etamin işlemeye takıldı. Cilasız ceviz renkli çerçeve nasıl da kendine benziyordu... İçerisine döşenen işleme her ne kadar rengârenk çiçeklerle bezenmiş olsa da; camın kırık köşesinden isi küfü içerisine çekmiş, kirlenmişti.

Cam değil de can kırıkları kirletiyordu onu... Minik çivi çıtadan kurtulmuş dikdörtgenin açısını bozmuştu ama uzaktan bakılınca tek görülen ebruli etamin ipiyle işlenen gül motifi gibiydi... Murat elbette bir gül değildi ama ona bakan da muzipliğini, edebini, mağrur ve dik duruşunun ardında yatan can kırıklarını fark edemiyordu. Tam yüreğinin üzerine saplanan bir mızrak gibiydi minik bir çocuk olduğu günlerden beri başına gelenler ve artık mızrakta göğsüne batmayan tek bir yer dahi yoktu. Alıştıra alıştıra, canı yana yana kabullenmişti herşeyi "eyvallah" demişti lakin artık takati yoktu. Ona "katil!" denmesini kaldırabileceğini sanmıyordu.

Aklından geçenleri unutmak istercesine hareketlendi ama hemen bir diğer kapılanın arasındaki çerçeveye kaydı gözleri... Çocukluğundan beri bir tek Zeliha anayı bilir tanırdı ama kocasını hiç görmemişti. Şimdiyse kırılmamış camı sağlam fakat evladiyelik bir çerçevede ikisinin resmine bakıyordu. Belli ki çok eskiydi. Siyah-gri bir resmin bir kenarı boydan boya sararmıştı. Zeliha ananın genç halini ilk defa görüyordu. Yakışıklıca bir adamın yanında oturuyor ve gözleri parlıyordu. Güngörmüş bir kadındı Zeliha ana, üzerindeki kıyafetlere bakınca buna bir kere daha inandı. Şimdiyse o parlak gözlerin feri sönmüş, bedeni toprak olacaktı... Daha dün ona kucak açan kadına bugün toprak kollarını açıyordu. Yüreği sızladı. Pişmanlıkla olduğu yerde kasılıp kaldı. Belki daha dikkatli olsa tüm bu şeyler hiç yaşanamamıştı.

Ama ne diyordu anası "Olanla, ölene çare yok yavrum...." Zamanı geriye alabilmek keşke mümkün olsaydı... Keşke onları kurtarabilmek adına uyanık kalabilseydi de olacak her şeyin önüne geçebilseydi...Ama artık her şey için çok geçti. Bir ömür bugünü hatırlayacağından emindi. Vicdanı ölene kadar susmayacak, hep işkence edecekti...

Ciğerlerine derin bir nefes çekerken farkındaydı; artık ellerinden gelecek hiç bir şey yoktu. Babasının dedikleri ise aklına çok sonra geldi. Genç adamları kontrol etmediğini farketti. O burada kendiyle savaş verirken kim bilir onların başına neler gelmişti. Olanları geri alamayacağına göre olmayanlara el atabilirdi.

Dayanamazdı! Onların başına birşey gelirse tek sorumlusu yine kendiydi. Ayakları yere daha sağlam basarken yorgundu. Solukları tazelenmiş, teri soğumuştu. İster istemez ürperdi ardından hareketlendi. Odaların kapılarını tek tek aralayıp, bakındı. Özellikle ses çıkarmak istemiyor gibiydi. Tahta zemin ayaklarının altında gıcırdarken nefesini tuttu. Kapının kupuna elini attığı an aralık kapıdan gördüğü şeyle rahatladı. Derin bir nefes alırken dudakları içtenlikle kıvrılırdı, gözleri doldu.

Gözlerini sessizce hareketlenmiş bedende gezdirip derin bir oh çekti. Adım atıp onunla konuşmak için can atsa da bekledi. Genç adam etrafı incelercesine bakınıyor, yerinden kıpırdamıyordu. Onu ürkütmek isteyeceği son şey bile değildi. Elini yüreğinin üzerinde atıp sevincini bastırmaya çabaladı ama nafile. Bu bugün alabileceği en iyi haberdi. Kocaman gülümseyerek diğer kapıya yöneldi. "Ya o da uyandıysa!" diyordu içinden bir ses lakin kapının kulpunu indirdiğinde gördüğü manzaraya hayal kırıklığına uğradı:

Genç adam uyanmamıştı...

Yine de bu onun rahat bir nefes almasına engel olmadı. Usul adımlarla yanına yanaşıp parmağını şah damarına bastırdı. Parmaklarının altındaki ritmik atışlarla içi rahatladı. Ölmemişti, yaşıyordu ya bu da yeterdi! Cilt rengi düzgün, nefesleri gayet düzenliydi. Üzerindeki yorganı düzelterek odadan ayrılıp yine sessiz olmaya çalışarak merdivenlerin başında dikildi ve içine derin bir nefes çekti. Buruk bir mutlulukla merdivenlerden aşağı inerken; "Biri uyanmış baba!" diye seslendi. Sesi sevinçle şakıdığında utanarak başını eğdi. Etraf ölü kaynıyor; o ufacık bir şeyle sevindirik oluyordu.

Bilâl duyduklarıyla derin bir iç çekse de yüzü kararmış, ne yapacağını bilemez bir halde Murat'a bakakalmıştı Murat babasının siyaha çalan yüzünü görür görmez derdest olmuştu. Anlam veremediği bir suçluluk hissi bedenini kaplayıvermişti. Şimdi o da sanki köy meydanındakiler gibi gözlerine bakıyor ve kulağına soru işaretleri fısıldıyordu. Şoka girmiş bir yüz ifadesiyle ona bakan delikanlıdan gözlerini çevirdi Bilâl, çöktüğü yerden doğruldu. Divanın üzerindeki örtüye uzanıp Murat'a döndü.

"Çok Şükür..." diye mırıldanıp başını eğdi "En azından onları kurtarabileceğiz..." Ardından ekledi "Yaşadıkları sürece er ya da geç uyanacaklardı evlat... Ama şimdi daha büyük bir sorunumuz var." derin bir nefes aldı. "Bu... Bu adam boğulmuş evlat..." dedi kısık sesiyle. "Boğulurken neredeydiniz, ne yapıyordunuz?"

Murat sorulan sorunun şaşkınlığıyla tokat yemişe döndü. Bilal onun yüzündeki acıyı fark ederek seslendi;

"Buraya gel!"

Murat seri adımlarla genç adamın ölü bedeninin yanına geldi.

"Buyur baba?"

Murat; şimdiye kadar onun masumluğuna inanıysa bile bundan sonra inanmayacağını sanıyor, Bilâl'in gözlerindeki nefreti kendineymiş gibi algılıyordu.

"Bak!" dedi Bilâl. Sesi hırslı ve öfkeliydi. Az önceki rahatlamadan eser yoktu. "Görüyor musun izleri?"

Murat bir anda gürleyen sesle yerinden sıçrarken; başını aceleyle genç adama çevirip babasının işaret ettiği yerdeki şerit halindeki morluğa bakakaldı. Adamın boğazındaki mor çizgiler kalın bir iple boğazlandığının ispatıydı. Kalın urgan genç adamın ölü bedeninin yanına yere atılmış vaziyette duruyordu. Murat bilinçsizce kafasını sağa sola sallarken;

"Ben değilim!" dedi çaresizce "vallaha ben değilim..." Ellerini önüne bağlanmış bir mahkum gibi öylece dikiliyordu. Bilâl'in gözleri delikanlıya pişmanlıkla çevrildi. İstemeden de olsa onu zan altında bıraktığını farketti. İstemeden de olsa Murat'ı şoka soktuğunu fark etti lakin elinden her hangi bir şey gelmeyeceğini de biliyordu. Bu kaçınılmaz bir süreçti. Bacakları onu taşıyamayıp yere tekrar çökerken olduğu yerde dizlerini ovalamaya başladı. Üşümüş, kemikleri sızım sızım sızlamıştı ama lanet olasıca gün bitmek bitmiyordu. Hâlbuki daha dün tüm o tatlı heyecanlarla ne kadar da hızlı bitmişti! Senelerdir tek günü böylesine bir mutluluk hissetmezken; rüya gibi bir günün bedeli kâbuslara uyanmakla mı ödenirdi?


Hasret (Yayında!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin