Ali Efsun'u karga tulumba kulübeye sokup etrafına göz gezdirdi. Herşey bir kaç gün önce bıraktığı gibiydi. Yer yatağı aynı yerinde duruyordu. Genç kızı omuzundan aşırıp yatağın üzerine fırlatıp tıslarmış gibi nefes almaya başladı.
"Evet, nihayet geldik..." dedi gözlerini üzerine dikerek "Çekinme çekinme rahat otur!" derken kızın yüzüne sırıtarak bakıyordu. Efsun'un eteği yukarıya sıyrılmış, altındaki pijaması görünüyordu. Genç kızın bedenini arsızca süzerken Ali; yatağın yanına yürüyüp yorganı kaldırdı ve bir kere daha kızı kucaklayıp yatağa yatırdı, yorganı da üzerine kapadı.
Efsun bedenini zaten hissetmezken onun bu yaptıklarının hiçbir anlamı yoktu. Ellerini bile hissetmeyen bedeni sızım sızım sızlıyordu. Teni, dudakları, elleri, ayakları çoktan morarmıştı. Kirpiklerine bile karlar yapışmış, saçları sırılsıklam olmuş, ensesi buz kesmişti.
Ali genzinde bir şey varmış gibi gürültüyle öksürerek yerinden kalkarken "Sobayı maalesef yakamayız." dedi. Daha önce patlattığı zulasından bir dal esrar çıkararak çakmağıyla tutuşturup ilk dumanını genç kızın suratına üfledi.
"Sen orada ısınacaksın, ben de bununla ısınacağım. Anlaştık mı?"
Genç kız gözlerini tavana dikmiş öylece bakıyordu. Sadece bedeni değil ruhu da buz gibi olmuştu.
"Ama neden konuşmuyorsun?" dedi Ali sırıtarak. Sapsarı dişleri ortaya çıkarken çirkinliğinin farkında bile değildi.
"Sana iyilik ettiğimin farkında bile değilsin demi?" diye sordu aklı yavaş yavaş bulanırken. Gözlerinin önündeki beden yavaş yavaş Hatice olmaya başlayacaktı yavaş yavaş biliyordu. Paytak adımlarını sürüyerek ilerleyip az ilerdeki siyah poşeti aldı ve yatağa yaklaşıp üzerine oturdu. Pis botlarını ayaklarından çıkarıp rastgele fırlatırken kafası iyice dumanlanmaya başlamıştı. Etraftaki herşey yeniden dönmeye başlıyordu. Lakin baş ağrısı yavaş yavaş geçiyordu. Bu huzuru seviyordu Ali. Şu mereti içtiğinde tüm kadınlarda Hatice'yi görmek gibisi yoktu. Yorganı usulcacık kaldırıp altına girerken; pis nefesi genç kızın yüzüne vurmaya başlamıştı.
Efsun geri geri çekilmek istese de yapamadı. Gözlerinde akmayı bekleyen yaşlarla sadece adama bakakaldı.
Ali ise artık nereye baksa Hatice'yi görmeye başlamıştı. Bu onun bitmek bilmeyen tek rüyasıydı. Kafası bulanırken senelerdir ona duyduğu özlemi dindirmenin başka yolunu bulamamıştı. Battığı pisliğe gönüllüydü. Battığı pisliğe sadece Hatice'nin bir çift kara gözü için katlanmaya dünden razıydı. Ne zaman bir dal sarsa; karısı bile Hatice olurdu senelerdir. Onca çocuğu yaparken hep analarının Hatice olduğunu sanır, lakin uyandığında yanında Hanife'yi görürdü. Sonrası Hanife'nin yediği dayaklardı. Çığlıklarını kimseler duymasın diye ağzını bağlayıp döverdi de karnındaki bebeler yine ölmezdi. Onlar doğduğundaysa kendi kendine hep kafası dumanlı karısına yanaştığı geceleri hatırlar; doğan yavrularını Hatice'nin evladı niyetine severdi.
Bu Ali için bitmek bilmeyen bir azaptı. Ama başka çaresi hiç bir zaman olmamıştı. Beyninin çeperlerine yerleşen hastalıklı yanı sağlıklı düşünmeyi bırakalı asırlar olmuştu. İstediği herşeyi elde etmeye alışkın bünyesi ilk defa Hatice'den mahrumlukla cezalandırılıyordu. Ama şimdi yine yanında senelerdir hasretini çektiği kadın duruyordu.
Masum, güzel, titrek bakışlı ve mis kokulu... Özlemi bir volkan gibi kaynarken bedeninde patlama arifesindeydi artık. Beyni iyiden iyiye bulanmaya, gerçekle hayali ayırt bile edememeye başlamıştı. Ağzında bitmek üzere olan cigarayla pis ellerini uzatarak genç kızın saçlarını okşadı.
"Hatice'm..." dedi kaşlarını çatarak kısık bir sesle "Ne yaptılar sana böyle?" Efsun ise onu yok saymış yüzüne bile bakmıyordu.
"Çevir bana o güzel gözlerini hadi!" dedi tıslayarak Ali "Kim bantladı Hatice'm ağzını? Bu... Bu o şerefsiz herifin işi değil mi?"
Sallanarak doğrulup elindeki izmariti odaya rastgele atarken yatağın üzerinde dizlerinin üzerine doğrulmaya çalıştı.
"Kurtaracağım seni Hatice'mmm..." diye kelimeleri yaya yaya konuşmaya başladığında genç kız ona tecavüz edeceğini zannetti ama yanıldı. Ali dudaklarındaki bandı yavaş yavaş çekerek kızın daha rahat nefes almasını sağladı. Sonra kızın yüzünü avuçlarının içine alıp "Böyle daha iyi..." dedi küçük bir çocuk gibi konuşarak. Efsun ise onun aklında ne olduğunu anlayamadan mırıldandı.
"Ellerim..."
Ali kaşlarını çatarak süratle yorganı kaldırdı. Orantısız güç uyguladığı yorgan pis zemine düştü ama aldırmadı. Kızın ellerinin halin görüp avuçlarına alıp okşadı.
"Üşüdün mü Hatice'm?" diye masumca sordu. Efsun gözlerini ona dikerek sadece " acıyor..." diyebildi. Ali kaşlarını çatarken, Efsun onun ne yapmaya çalıştığını fark edecek diye ödü kopuyordu.
"Kim bağladı ellerini böyle, vışş..." derken Ali fazlasıyla masumdu. Daha birkaç dakika önce onu azarlayan hakir gören zalim gitmiş, yerine içi sevgiyle dolu bir adam gelivermişti. Efsun'un bakışları arasında el yordamıyla üzerini kurcalayıp cebinden çakısını çıkararak, genç kızın bileklerindeki ipi bir kaç denemeden sona kesebildi. Elleriyle ovalayıp nefesini üflemeyi de ihmal edemedi ama Ali'nin kaybolan aklı yine olmayacak şeyler kurmuştu. Genç kıza kaşlarını çatarak baktı yine;
"O yaptı değil mi?" diye sordu kinbaz bir ifadeyle "Seni kaçırmak istiyordu değil mi?"
Efsun hiç bir şey diyemedi. Ali tekrar üzerine eğilince pis nefesi tekrar ciğerlerine doldu. Genç kızın midesi ağzına gelse de kıpırdayacak halli kesinlikle yoktu.
"Başka acıyan yerin var mı Hatice'm?" diye sordu Ali merhametle. Efsun'un kafası iyice karışmaya başlamıştı. Sadece başını sallayarak kuruyan dudaklarını kıpırdatarak mırıldandı.
"Ayaklarım..." Ali genç kızın ayaklarını yorganın altından çıkararak bileklerindeki ipi de kesip ayaklarını ovaladı.
"Moraracak..." diye fısıldadığını duydu Efsun. Bunları yapan oyken biranda neden böyle davrandığını algılayabilmesi mümkün bile değildi. Tek düşünebildiği ise iplerden kurtulan bedeninde kan akışının hızlanmasıydı. Bedeninin rahat bir nefes aldığını hissederken biranda uyumak istedi genç kız...
Oda dumana bulanırken gözlerini ağır ağır yumdu. Yanına yatan adamın iğrenç kokusunun bile farkına varamadı. Ali ise dumanlı aklıyla Hatice sandığı genç kızı ısıtmak için genç kızın bedenini kollarının arasına aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...