Yalın içinse herşey flu bir pencereden güneşi izlemek gibiydi. Genç kızdan başka hiç bir şey hatırlamıyor ve sızlayan bedeninden başka hiç bir şey hissetmiyordu. Ara sıra beyninin kıvrımlarında hayat bulan bir kaç yüz ona göz kırpıyor, hemen ardından yok oluyordu. Belli belirsiz görüntüleri birleştirmek öyle imkânsızdı ki, nerede nasıl bir hâlde olduğunu nice sonra farketti.
Yeni rüyadan uyanan birinin mahmurluğunu üzerinden atması gibi uyandı. Etrafına baktı, irdeledi, inceledi, sorguladı. Kaşları bir kalkıp, bir inerken, onu izleyen gözlerden bihaber izledi evin her bir yanını, başını çevirdiğinde, kendi gibi yatan bir adam vardı. Sonra ahşap 5x10 la kaplı bir tavan, bir kaç idare lambası ve yere serilmiş sofrayı gördü. Meraklanmıştı. Sanki yeniden doğmuş bir bebeğin meraklı bakışları vardı gözlerinde. Ürkek, heyecanlı, meraklı...
Zihninin bomboş olduğunu farketti. Adını sorsalar söyleyemezdi. Yaşı kaçtı, kimdi? Burada ne zamandır yaşıyordu, gördüğü tüm bu insanlar kimdi? Son dönemlerden aklında kalansa şimdi gözlerinin içine masumca bakan huriden başkası değildi. Rüyasında onunla konuştuğunu, onsuz ölmek istemediğini söylemişti ama kim olduğunu bilmiyordu.
Belki eşi, sevgilisiydi...
Ona sarılırken kendini yuvasında hissetmişti. Daha önce de onunla karşılaştığına yemin edebilirdi. Bazen ellerini yüzünde gezdirirken açılan göz kapaklarından onun enfes yüzünü gördüğü oluyor ama fazla bakamadan uykuya dalıyordu. Her zaman burada bu insanlarla yaşadığına emin hissediyordu.
İnsanoğlu nasıl olur da bardağı, yorganı, bir evi, bir eşyayı ya da okumayı, yazmayı, araba kullanmayı unutmazdı da yaşadığı her ne varsa, hayatında her kim varsa unutabilirdi..? Bu nasıl mümkün oluyordu?
İrdeledi... İrdeledi... İrdeledi...
"Murat oğlum, içerdeki güğüm boşaldı, geç saat olmadan dolduruver de sobanın üstünde ısınsın!"
Murat uyuyor rolü yaparak biraz daha divandaki minderlere gömüldü ve gözlerini kapadı. Hatice elinde bezle mutfaktan çıkıp içeri geçtiğinde Murat'ın rol yaptığını hemen anladı keza kirpikleri pır pır ediyordu. Eşek herifin damadı! Tepesine dikilip omuzunu dürtüklemeye başladı.
"Muraattt!"
"Kalk Muradım!" Delikanlı kıçını dönüp uyuyor numarası yapmaya devam etti ama Hatice yine yemedi.
"Oğlum kaaalk!" Annesinin böğrünü delen parmağıyla yerinden öyle bir sıçradı ki neredeyse divandan düşüyordu.
"Ne yaa!" Sonunda genç kadın emeline ulaşmış, içinden sırıtıyordu.
"Kalk yavrum. Güğümü doldur boş kalmasın." Murat yerinden doğrulurken ağzının içinden sövüyordu ama kimse anlamıyordu. Cingözleri şımarıklıkla parlıyordu.
"Ana bi yemek yeseydim, açım aç! Ölüyom, uykum da var!" diyerek nazlandı. Annesi onun tüm gece uyumadığını elbette biliyordu ama evde o varken dışarı çıkması tüm yaşananlardan sonra uygun olmazdı.
"Biliyorum anacım tabi, bilmem mi hiç?" derken munisçe oğlunun başını sıvazlıyordu. Ona biraz daha yaklaşıp divanın kıyısına oturdu. Murat'ı kendine çekip sıkıca sinesine sardı. Bu evde, bu döşekte oğlunu ilk defa görüyordu. Hep oraya aitmiş gibi geliyordu. Murat kedi gibi mırıldanarak konuşmaya devam etti.
"Sabahtan beri açım zaten. Hem Bilâl abi de gelmedi, evde yalnız kalmayın şimdi. O gelince bi koşu gider gelirim olur mu?"
Ana yüreği bilmez miydi evladının yüreğinden geçenleri? Onun haylaz bakışlarının arkasında neler saklanıyor nasıl okumazdı? Zihnen yorgun olduğunda annesinin onu sinesine çekmesine hiç sesi çıkmaz, Hatice de böylelikle onun nasıl bir halet-i ruhiyede olduğunu şıp diyeanlardı. Anlaşılan dün herkes gibi ona da zor gelmişti. Başını öperek kokladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...