Neyse... Sonunda bitti... Bana asır gibi gelen 4 senenin sonunda, ben de onlar gibi bir insan azmanı hayvan olup çıkmıştım. Tüm o eğitimleri alıp da hala nefes alabiliyor olmak bile en büyük nimetti, anlamıştım. Eğitim zayiatı adı altında kaç beden gömüldü kara toprağa evlat ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bazıları aynı senin gibi boylu poslu, yaşı bizlerden küçüktü. Ne eziyetler çekildi. Ben okula geldiğimde 200 kişi vardı ancak 110 kişi dayanabilmiştik. Gerisi toprak... Bir gün cezaevimizin kapıları açıldığında yıllar sonra ilk defa güneşi gördük Murat! Lakin geleceğe dair olan hayallerim bana artık yabancı, hiç bilmediğim, öğrenemediğim bir şarkı gibiydi... Sanki hiç sevmemiştim bahçemizdeki kediyi, sanki hiç muhabbet kuşu beslememiştim. Sanki hiç çocukların başını sıvazlamamıştım, sanki hiç sevmemiştim..."
Derin bir nefes alıp başını duvara yaslayarak bir süre sessizleşti. Bedeni benzer acılarla kasılıyor, yüreği sızım sızım sızlıyordu. Başını kaldırıp gözlerini yerdeki kilimin desenine dikerek konuşmasına devam etti.
" O yaz saçlarım üç numara Balıkesir'e döndüm. Tam 4 sene herkesten her şeyden uzak yaşayınca bir anda alışamıyor insan etrafındakilerin sorgu suallerine, ben de sıkıldım. Birkaç kere anamın ağzını aradım ama ablamdan hâlâ haber yok diyordu, inandım. Bir gün posta geldi, göreve çağırılıyordum. Anamın babamın elini son kezmiş gibi öptüm. Arkamı dönüp terk ettiğim şehre bir kez bile bakmadım. Ne anamı, ne babamı o günden sonra görmedim. Ablamı bile unuttum aslında, meğer kocaya kaçmış sonradan öğrendim.
Görev yerine götürüldüğümüzde, eğitimi kabul etmem karşılığında bana bunu vadeden görevlinin yakasına yapışmasam adam belki hiç söylemeyecekti ama yumruklarımın tadına bakınca bülbül gibi ötmüştü şerefsiz! 4 sene boyunca sırf bunun için eziyet gördüğüme inanamamıştım evlat. Sen bunu anlayamazsın. Ben onun canından endişelenerek kendimi ateşe attım ama o! O..."
Bunu hatırlamak bile Bilâl'in yüreğini sıkıştırmaya yetiyordu. Derin bir nefes aldı. Sobanın sıcaklığıyla mayışmış ama konuşmaktan ağzı kurumuştu. Seneler önce başlayan susma orucunu bugün gibi bir iftar vaktinde bozuyordu. Hayatın ona artık neler getireceğini bilemiyor, sırtındaki yüklerin altında tek başına eziliyordu. Hem içindekileri dökmek istedi, hem ona baba diyen delikanlı bir köşesinden tutup ona destek olur diye bekledi. Plastik sürahinin kapağını açıp hiçte kibar olmayacak bir şekilde ağzına dayayıp kana kana içti.
"Neyse..." dedi ağzını silerken "Namus davası vesaire güden, güdecek bir adam zaten değildim. Şimdi bunu öğrenmiş olmam da bir şeyi değiştirmemişti. Allah'ından bulun dedim sadece. Ablamı kafamda bitirdim. Değmezmiş dedim. Unutmak için işime odaklandım. Bana sunulan en kötü seçeneği kabul edip cepheye gitme kararı aldım. Sıçarım ben böyle hayatın içine!
Ankara güvercinlikten kalkan F16 pilot koltuğunda bize verilen koordinata doğru ilerlerken, geçmişimi de gömüp üzerine işemiştim. Zaten öyle geçmişin ancak içine sıçılırdı! Üzerine çiçek dikmeye falanda gerek yoktu! Ruhsal, fiziksel öyle eğitimler görmüş öyle eziyetler çekmiştim ki, ablam denen o kadına bunlara sebep oldu diye her gün, her gece lanet ettim.
Yunanlı sevgilisiyle tenhalarda kırıştırmış, üstüne hamile kalmıştı. Bana neydi sanki, bize neydi! Kaçıp gitmişti, şimdi ilelebet kendini becerttirebilirdi. Bense vefakâr bir kardeş gibi, onun peşinden gitmeye kalkmış, bana verilen umudun peşinden bu bataklığa sürüklenmiştim. Yaşım 21 Murat'ım... Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştı ya, ben değil İstanbul'u dünyayı bile yakardım sanırım...
İlk zamanlar kendimce hayalimdi: bir gün, o kapıdan çıkıp kendime yeni bir dünya kuracaktım. Şimdi, bana ne denilirse onu yapan bir emir köpeğinden başka birşey değildim. Özel bir timin lideri olabilmek için eğitildim. Üstün zekâm ve kişisel becerilerim sayesinde, herkesten daha kısa bir zaman içinde, istedikleri düzeye geldim. Emrimde 12 adamım, onların emrinde sayısız adam ve elimin altında Türkiye Merkez Bankası'nın anahtarı..." dediğinde Murat bunlara inanamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...