80. Pamuk Prens ve Kavga

821 41 0
                                    

~

Israrla çalan kapıya inat uyumaya devam ediyorduk. Ne Eray kalkmaya tenezzül ediyordu, ne de ben. Birbirimize mi inat yapıyoruz kapıya mı, belli değil. Daha güneş dünyaya merhaba dememiş, kim bu alacaklı gibi kapıyı çalan?

Sinirle bir of çekip ayağa fırladım ve sinirli adımlarla gidip kapıyı açtım. "Okyanus Kaya?" Postacı çocuk beni şöyle bir süzerken yüzüne nefretle bakmayı kesmeden, "Benim." Dedim sertçe. Gül gibi uykumdan etmiş, utanmadan beni süzüyor bir de davar.

Uzattığı kutuyu alıp imzaladım ve içeri geçtim. Üstünde 'Irmak'tan' yazısını görüp nefesimi dışa üfledim. Bahsettiği boyalar olmalıydı.. Salona geçip kutuyu sehpaya bırakıp koltukta uyuyan Eray'a göz attım. İki büklüm olmuş ama halinden memnun bir şekilde mışıl mışıl uyuyordu. Daha okula vardı, Irmak gecenin 3'ünde mi yollamıştı postayı belli değil. Yaklaşıp Eray'a dokundum. "Eray.." Yanına eğilip yüzüne baktım. "Kalk hadi, cehenneme gideceğiz," Dedim mırıltıyla saçına elimi atarken. Şu masumlukta uyuyan çocuğa da 'cehenneme gidiyoruz' dedim ya, neyse artık..

"Çok mu günah işledim?" Diye mırıldandı uykulu sesiyle. Rüyasında mı konuşuyordu acaba? Kelimeleri zor seçtim ağzından. Omuz silktim. "Az piçlik yapmış olabilirsin ama masumlar da gidiyor ya o cehenneme.." dedim dudağımı sarkıtarak. Gözlerini zorla araladı, yüzüme baktı. "Please kill me, I don't wanna go to school," Dedi yalvarır gibi. Mahcup bir şekilde bakıyordum yüzüne. "Sorry babe, you should wake up."

Ayağa kalktım dudak büzerek. Alttan alttan yüzüme bakarken gözlerini kıstı. "İnsan bari o büzdüğü dudaklarıyla öperek uyandırır," Diye söylendiğinde sırıttım. "Ne o? Bizim masalın pamuk prensi misin yoksa?" Kollarımı göğsümde bağladım. "Daha demin çok mu günah işledim diyene bak sen, fesatlığın yüzünden cehennemi boylayacaksın." Başını iki yana sallayıp cıkladı. "Çocukken bu kadar fesat değildim, neden düştüm bu cehenneme o halde?" Kaşlarımı kaldırdım. "Bir de çocukken fesat olsaydın?"

Gülerek ayağa kalktı. "Neyse, bitmesine az kaldı zaten bu cehennemin, az sabredelim bakalım." Gülerek peşinden ilerledim, yukarı çıkıp odama girdim ve son hız hazırlanıp tekrar aşağı indim. Benden önce hazırlanmış, sandviç yapıyordu. Termoslarımızı alıp kapaklarını açtım, birine şekersiz sütlü kahve yaparken diğerine sade bitki çayı yaptım. Sandviçleri küçük kağıtlara büktü ve sandalyedeki çantasını aldı. Termosların ağzını kapayıp poşete koydum ve çantamı alıp peşinden dışarı çıktım.

Arabaya oturduğumuz sıra o arabayı çalıştırırken ben termosu ve sandviçlerden birini çıkarıp uzattım. Arabayı bahçeden çıkarırken sandviçten bir ısırık aldı, ben de kendiminkini yemekle meşguldüm. En güzel olaylardan biri de okula geç kalmamak için böyle takım gibi çalışıp kahvaltımızı böyle arabada yapmamızdı. Bazen ben sandviçleri hazırlarken o içecekleri hazırlar, bazen de değiştirirdik. Bu baya bi' eğlenceliydi doğrusu.

Kahvaltımızı da böylelikle apar topar yaptık. Eray arabayı okulun yanındaki otoparka parkedince arabadan indik ve okula ilerledik. Ona bakmadan, "Sandviç güzel olmuş, eline sağlık," Dedim okula doğru adımlarken. "Afiyet olsun, kahve de iyi geldi," Dediğinde dudaklarım yukarı kıvrıldı. "Hoş geldiniz canımsılar!" Başımı bahçede, genellikle bizimkilerle beraber oturduğumuz banka çevirdim. Utku sanki bir adaya düşmüş, SOS mesajı yollamaya çalışır gibi hunharca ellerini havada sallıyor, bağırarak tüm bakışları üstüne çekiyordu.

Eray bana 'bu çocuk kendini rezil etmekte master yapmaya çalışıyor' bakışı attı. Kaşlarımı kaldırıp dudak büzüp 'yapacak bir şey yok, katlanacağız artık' bakışı attım ve yönümü oraya çevirdim. "Günaydın," dedim herkeste bakışlarımı gezdirerek. "Günaydın!" Dediler hep bir ağızdan. Gülümsedim, yanında yer açan Belinay'ın yanına sığdırdım kendimi. Bahçedeki bazı banklar büyüktü, dolayısıyla neredeyse hepimiz sığıyorduk. Yani, bazılarımız belimizi yaslayacağımız yere çıkıp oturuyordu ama..

Gülümse YeterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin